30 Nisan 2007

Universal Extractor

Universal Extractor basit bir .zip arşivinden, .exe uzantılı yapılandırma dosyalarına hatta .msi uzantılı windows yükleme dosyalarına kadar çoğu arşiv dosyasının içeriğini çıkartabilir.

Universal Extractor arşiv dosyalarını çıkartmakta kullanılan bir program olsa da bu alandaki bazı programların (winrar ve winzip gibi) yerini tutmak için oluşturulmamıştır.

Bu nedenle yazılımın sadece arşivleri çıkartma özelliği olup, dosyaları arşivleme özelliği bulunmamaktadır.

Temel amacı kaynağın türünden ve sıkıştırma yöntemlerinden bağımsız olarak arşiv içeriğini çıkartmaktır.

Yukarda verdiğimiz üretici bağlantısından veya buraya sağ tıklayıp Farklı Kaydet diyerek Türkçe dil dosyasını indirip, programı Türkçe olarak kullanabilirsiniz.

Türkçe Ekinin Kullanımı :
Türkçe ekini indirdikten sonra programı kurduğunuz dizinin (genelde program files olur) içindeki lang klasörünün içine atınız ve programın ayarlarından Türkçeyi seçiniz.

Özellikler

  • .msi, .exe, .rar, .zip, .ace, .chm, .mht, .jar, .7z ve benzeri arşivlerden dosyaları çıkartabilir.
  • Windows sağ tık menüsüne yerleşerek kullanım kolaylığı sağlamaktadır.
  • Türkçe dil desteği bulunmaktadır.

  • İndirmek için tıklayın


    inndir.com

    Siz yazın o okusun!

    Her geçen gün internetten tuhaf bir şeyle karşılaşıyoruz. Bu sefer de "Let them sing it for you" adında ilginç mi ilginç bir site; siz yazıyorsunuz, o da database'indeki parçalardan ve seslerden uygun kelimeleri bularak bunları size okuyor. Kesinlikle oldukça geniş bir arşive sahip. İngilizce olması gerekmekte tahmin edeceğiniz gibi.

    bildirgec.org

    29 Nisan 2007

    17 milyon adsl kullanıcısı kendi aralarında bedava konuşacak!



    "SuperTalk hizmeti ev ve işyeri sabit telefonları kullanılarak, 17 Milyon ADSL kullanıcısının kendi aralarında BE-DA-VA görüşme yapmalarını ve diğer aboneler ile şehirlerarası, uluslararası ve gsm aramalarını çok daha ucuza konuşmalarını sağlayan bir hizmettir.

    Artık SuperTALK aboneleri kendi aralarında telefon görüşmelerine para vermeyecek !

    SuperTALK; Şehirlerarası, uluslararası ya da bir cep telefonu numarası çevirmeye başladığınız anda, otomatik olarak devreye girerek görüşmelerinizi Superonline Telekom IP tarifeleri üzerinden gerçekleştirmenizi sağlar. SuperTALK ile yaptığınız şehiriçi görüşmeler Türk Telekom üzerinden yapılmaya devam edecektir. Türk Telekom aboneliğiniz, Superonline aboneliğiniz ile aynı anda geçerlidir.

    SuperTALK ile yaptığınız şehirlerarası, uluslararası ve cep telefonu görüşmeleriniz için Superonline'dan; şehiriçi görüşmeleriniz için ise Türk Telekom'dan fatura gelir.

    SuperTALK'u kullanabilmeniz için evinizdeki mevcut sabit telefon ve internet hattınızı SuperTALK'a bağlamanız yeterlidir.

    SuperTALK servisinden faydalanmak için, Superonline Telekom Yetkili Distribütör ve Bayileri, Superonline Telekom çağrı merkezimiz veya bu sayfa üzerindeki SuperTALK Nereden Satın Alınabilir? bölümünden başvuru yapmanız yeterlidir.

    Superonline Telekom SuperTALK servisini herhangi bir sabit ücret ödemeden , ön ödemeli ya da kullan-öde (faturalı) olarak kullanabilirsiniz. SuperTALK hesabınıza 0212 473 7475 numaralı Çağrı Merkezi veya Kredi yükleme sayfası üzerindenden yeni kredi yükleyebilirsiniz."

    28 Nisan 2007

    CSS arama motoru



    CSS docs, css ile ilgili dökümanları arabileceğiniz bir arama motoru.

    27 Nisan 2007

    Online Wordpress Tema Yapım Aracı



    Şu anki temanızdan memnun değil ve isteklerinizi karşılayan bir wordpress temasına sahip değilseniz ve wordpress için tema tasarlama hakkında bilginiz yok ise bu site sizler için mükemmel bir iş yapıyor. Bu siteden renkleri,şablonu,yazıları online olarak kendinize göre değiştirip hayalinizde ki temaya kavuşabilirsiniz.

    bildirgec.org

    26 Nisan 2007

    Google'ın Yakında Yayınlanacak Görünümü

    25 Nisan 2007

    Snap Shots™



    Sitelerdeki linkleri önizleme olarak göstermeye yarayan snap preview eklentisi , yeni eklenen özelliklerle birlikte 8 ayrı içerik türünü önizleme yöntemiyle görebileceğimiz snap shots halini aldı.

    yeni özellikler sayesinde görebileceğimiz yeni önizleme türleri şöyle :

    • PreviewShot : Linklerin ekran görüntüleri ,
    • WikiShot : Wikipedia içeriklerinin özet görüntüleri ,
    • MovieShot : IMDB sitesinden film ve oyuncu bilgilerinin görüntüleri ,
    • StockShot : Google , Yahoo , Msn gibi sitelerden finans bilgileri görüntüleri ,
    • VideoShot : Youtube video görüntüleri ,
    • PhotoShot : Flickr ‘dan resim slaytları ,
    • ProductShot : Amazon ‘dan ürün detayları ,
    • AudioShot : Mp3 dinletileri.

    Kodları sitenizde nasıl uygulayacağınızı daha detaylı öğrenmek için şu pdf dosyasından faydalanabilirsiniz.

    bildirgec.org

    24 Nisan 2007

    VIA'dan dünyanın en küçük anakartı!

    Japon donanım ürünleri üreticisi VIA, şimdiye kadar yapılmış en küçük X86 anakartı piyasaya sürmeye hazırlanıyor.



    72 mm ve 100 mm boyutlara sahip olan kartın VGA çıkışı ve Ethernet çıkışı mevcut. Pico-ITX boyutlarından da anlaşılabileceği gibi tam cebe sığabilecek boyutlarda. Bu boyutta anakart olduktan sonra PDA ların yerini tam fonksiyonlu bilgisayarların alması yakındır.

    techno-labs.com

    23 Nisan 2007

    PS3'te Ubuntu Linux çıktı

    Image Hosted by ImageShack.us

    http://forum.donanimhaber.com/m_13686351/tm.htm

    22 Nisan 2007

    Google bize logo yaptı

    Google'ın 23 Nisan logosu ;
    agustasi.net.tc

    21 Nisan 2007

    Myspace haber servisi açılıyor

    Image Hosted by ImageShack.us

    20 Nisan 2007

    Imageshack.us'tan yenilikler



    - Firefox , Internet Explorer için araç çubukları
    - Araç çubukları ile video depolama özelliği
    devamı...

    Firefox araç çubuğunu indirmek için tıklayın
    (xpi)
    Internet Explorer araç çubuğunu indirmek için tıklayın

    Google Apps tanıtım videosu



    Bu videonun diğer bağlantı seçenekleri;
    http://208.65.153.243/watch?v=wY2bpr1TAA4
    http://208.65.153.253/watch?v=wY2bpr1TAA4

    Stripe Generator ile web 2.0 çizgileri



    http://www.stripegenerator.com

    Piksellerle çevrimiçi çizim yapmak

    http://www.halfshag.com/iso/

    Adobe Media Player'ını Duyurdu!

    Adobe, bildiğiniz gibi bir süre önce masaüstümüzde rahatlıkla çalışıp, ekranlarımızı süsleyeceğini söylediğimiz bir uygulama geliştirip buna da Apollo adını vermişti. Şimdi ise, apollo içerisinde çalışacak ve web tabanlı video stream özelliğini taşıyan, .flv uzantılı bir video dosyası da dahil, her türlü videoyu destekleyen, isterseniz web üzerinde bulunan herhangi bir flv dosyasını kütüphanenize ekleyip, daha sonra bilgisayarınızda rahatlıkla izleyebileceğiniz bir kendi media player'ını duyurdu. Beta versiyonunu 2007 içerisinde yayınlayıp, yıl sonunda tam versiyonunu piyasaya süreceğini belirtti.

    Devamı...

    19 Nisan 2007

    Ekşi'den sonra antoloji.com da kapatıldı

    Haberin devamı...

    Vista Çin Seddine Takıldı ! 244 Sağ...



    dev reklam kampanyalarının ardından çin'e ektiği tohumlardan elde etmeyi umduğu meyveleri toplamaya giden microsoft, avucunu yalayarak dönmüş görünüyor... tanesi yaklaşık 1$'dan satılan korsanlarıyla baş edemeyen vista, 1.5 milyardan fazla insan yaşadığı tahmin edilen çin'de orjinalinden ancak 244 tane satılabildi!

    bildirgec.org

    Google Spreadsheets'e Grafik Desteği

    Detaylı bilgi için tıklayın. (İngilizce)

    18 Nisan 2007

    Youtube Videolarını Hızlı İzleyin



    Ülkemizde Malum İnternet Hızları...Bağlantı Hızımız 256Kbp/s veya 1024Kbp/s de Olsa Video İzlerken Bağlantı Sorunlarından Ötürü Keyifli Video İzleyemiyoruz Maalesef.Artık Bu Sorunu Aşmakta Kolay.Speedbit Video Accelerator Adlı Yazılım İle Videoları Download Accelerator Mantığında Olduğu Gibi Video Verileri Daha Fazla Koldan Bilgisaayarımıza Giriş Yapmış Oluyor.

    Programı İndirmek İçin Tıklayınız.

    17 Nisan 2007

    Google sesle aramaya da el attı

    Deneme aşamasında olan Google Voice Local Search (Sesli Yerel Arama) hizmeti telefon ile arama yapmaya olanak sağlıyor. Sesli aramanızı gerçekleştirmek için 1-800-4664-411 nolu telefonu aramanız gerekiyor. Örneğin “Pizza” diye arattığınızda pizza ile ilgili bulunduğunuz yerdeki

    işyerlerini bir liste olarak dinleyebiliyorsunuz. Aramanızı cep telefonu ile yaptıysanız, aramanızla ilgili sonuçları SMS yoluyla da alabiliyorsunuz.

    Şimdilik sadece İngilizce dilinde ve Amerika içinde arama yapılabiliyor.

    Google Voice Local Search (Sesli Yerel Arama) la ilgili daha fazla için buraya tıklayın.

    bildirgec.org

    16 Nisan 2007

    Tüm zamanların en iyi 50 teknolojik ürünü



    Pcworld dergisinin yayımladığı yazıya göre en iyi 50 teknolojik ürün belirlenmiş ve haklarında geniş açıklama yapılarak tanıtılmış. İlk 10'u sıralarsak ;
    1. Netscape (1994)
    2. Apple II (1977)
    3. TiVo HDR110 (1999)
    4. Napster (1999)
    5. Lotus 1-2-3 for DOS (1983)
    6. Apple iPod (2001)
    7. Hayes Smartmodem (1981)
    8. Motorola StarTAC (1996)
    9. WordPerfect 5.1 (1989)
    10. Tetris (1985)

    devamı için tıklayın.

    Google Earth'te Nükleer Denizaltı



    Daha önce şurada google earth ile yakalanan cruise füzesine değinmişken (ki daha sonra onun füze değil, uçak olduğu anlaşılmıştı) burada da çin ve japon kıyılarında yakalanan nükleer denizaltı görüntülerine yer verilmiş.

    15 Nisan 2007

    Ubuntu 7.04 CD Dağıtımına Başlandı



    Bir süredir ubuntu nun bedava cd dağıtım sitesi olan Ship It de cd dağıtımları durdurulmuştu. Ubuntu 7.04 (feisty fawn) ile birlikte yeniden dağıtıma başlandı.
    Opsiyonlarda CD sayısı 10'dan 3'e düşürülmüş.

    Ship It den ücretsiz olarak ubuntu cdlerini adresinize isteyebilirsiniz.

    Smf 2.0 Geliyor!

    Smf 2.0 bazı önemli basamakları şimdiki versiyondan almıştır ve smf 1.1 aralık 2005 den bu yana geliştirilmiştir.Yeni özellikler
    eklenmiştir. smf 2.0 Versiyonun'da önemli değişiklikler yapmıştır. veriler "Model, Bakış, Denetleyici" hareket
    yönünde önemli ölçüde değiştirilmiştir. Fonksiyonlar bütünleştirilip mod yazılımı kolaylaştırılmıştır. Yeni versiyona katılan Özellikler :

    "Veri soyutlama - PostgreSQL için yardım ve SQLite ın yanında MySQL planlandı.

    • Paketlerin temaların içine otomatik kurulumu''install'' Diğer versiyonlardan daha iyi olarak ayarlandı.
    • E-mail kalıplarını kolaylaştırarak forum mail geleneklerine göre ayarlaması.
    • Moderasyon merkezi dahil posta , Konu ve ataçlanmış moderasyon - bunlara izin vererek kullanıcı memnuniyetini önde tutmuştur.
    • Kullanıcı uyarı sistemi.
    • İlave gurup fonksiyonları dahil grup moderatorlerini tahsis etmiştir.
    • WYSIWYG editorü arayüzlerde kullanıcılara bbc ile tanıdık bir ara yüz kullanarak sezgi sağlıyor.
    • Grupların profillere müdehaleleri daha aza indirgenmiştir.
    • Dosya bazlı önbellekleme ile forumda kayda değer performans artışı.
    • Geniş forumlarda posta sıralama sistemi geliştirilmiş. ve eski sendeleme aşılmış.
    • ilerlemiş imzalama ayarları forumun adminine verilmiştir. Kullanıcıları sıkı olarak kontrol edilmesi açısından.
    • Personel mesajlaşması geliştirilmesi dahil gelen mesajları sıralama görüntü ayarları geliştirilmiş.
    • Daha iyi yazılım ve kolay kullanıcı arayüzü.
    • Adminklerin üyelerin profillerine admin alanından kolay müdehaleleri.

    Bütün bunlar sadece 2.0 da yapılan bazı değişiklikler. Şimdilik 2.0'ı tarifelendirmek üzere uygun değiliz. Umud ediyoruz ki 2.0 için demo versiyonu bu yıl haziran ayında elimizdeki kullanıcılara sunmak istiyoruz. Herkesin kullanabileceği demoyu'da aşşağı yukarı ekim ayı gibi sunacağız..."


    Simple Machines

    bildirgec.org

    14 Nisan 2007

    CentOS 5 yayınlandı



    Popüler Linux dağıtımlarının uzunca bir süredir beklenen yeni kararlı sürümleri kendilerini göstermeye başlıyorlar gibi. Bir Red Hat Enterprise Linux (a.k.a. RHEL) klonu olan ve özellikle sunucu sağlayıcılar arasında oldukça yüksek popülariteye sahip CentOS, 5.0 versiyonunu dün duyurdu. Bu yeni versiyonda dikkat çeken güncellemeler şunlar; Apache-2.2, php-5.1.6, kernel-2.6.18, Gnome-2.16, KDE-3.5, OpenOffice.org-2.0, Evolution-2.8, Firefox-1.5, Thunderbird-1.5, MySQL-5.0, PostgreSQL-8.1. Bunların yanı sıra masaüstü kullanıcıları için de AIGLX ve Compiz desteğinin iyileştirildiği vurgulanıyor.

    Darısı söz verdikleri zaman aralığının çok ötesinde olan Gentoo 2007.0 ve Debian 4.0'a :)

    bildirgec.org

    13 Nisan 2007

    mypictr: Sosyal ağlar için avatar resmi hazırlama

    agustasi.net.tc

    mypictr.com isimli üyelik gerektirmeyen ve ücretsiz olan sitenin yaptığı şey, seçeceğiniz herhangi bir resmi yakınlaştırarak / uzaklaştırarak; youtube'dan flickr'a otuza yakın sosyal ağdan seçeceğiniz bir tanesinin boyutlarına uygun kesmek, oluşturduğunuz resmi indirmek ve opsiyonel olarak e-posta ile göndermek.

    bildirgec.org

    12 Nisan 2007

    Apple TV'de hack ile RSS

    agustasi.net.tc

    Apple Tv nin hacklenerek meydana çıkan binbir marifeti var.

    Mesela Apple Tv den RSS leri almak için şuradaki yolu uygulamanız gerekiyor.

    bildirgec.org



    Snapter: Tarayıcı (Scanner), yerine dijital fotoğraf makinesi

    agustasi.net.tc
    Snapter, dijital fotoğraf makinenizle çekeceğiniz dökümanlarınızı tarayıcıda taranmış gibi gösterebileceğini iddia eden bir yazılım.

    İndirmek için tıklayın

    Çalışmak için NET Framework 2.0. 'e ihtiyaç duyuyor.

    11 Nisan 2007

    Reçel Anneler

    "Yaşamak için yaşatmak gerekli dedik ve "bir çocuğa tebessüm, bir eve umut" olabilmek dileği ile yaptığımız çalışmaları sitemize aktardık. Yüreğimizi sizlere açtık, ellerimizi dostça uzattık. Bilgimizi reçellere, anne tadını şekerlere, yuvadaki dişi kuşu önlük ve çeyizlere, zamanı saatlere koyduk. Kadının zarafeti, özlemleri, sevdaları yansıdı el işlerimize. Yaptığımız her ürünü sizinle, sizde düşündük. Heyecanlandık. Bu buluşmayı böyle duygulu ve sabırsızca bekledik. İşte siz geldiniz.
    Hoş geldiniz!.."

    www.recelanneler.net

    EyvahSoyuldum.com

    "Merhaba

    Bu siteyi herkesin okuyup, inceleyip boyutunun nasıl ve nerelere kadar uzandığının düşünülmesini istiyorum. Yaklaşmakta değil karşı karşıya olduğumuz tehlikenin her kesime korku ve endişe verdiğini bir kez daha ciddi bir şekilde düşünelim..

    Bir eğitimci olarak, çocuklarımızın gençlerimizin ve hatta orta yaş üstünün ruh sağlığının bozulduğunu,şüpheci ve korku içerisinde bir yerden bir yere gidip geldiklerini endişe içerisinde izlemekteyim.

    Emniyetimize,polis teşkilatımıza ve bizlerin güvenliğini sağlamakta olan her kesime sesleniyorum.Biz soygunlardan nasibini bir şekilde almış olanlar, bu sitede teselli buluyor veya bulmaya çalışıyoruz.
    Ama tabi ki bu yeterli değil.Güven içinde korkusuzca ve hiçbir kimseye şüphe içerisinde bakmayacağımız bir toplumda mutlu ve güven içerisinde yaşamak istiyoruz.

    Bu site yetkililere ulaşamayıp sıkıntılarını dertlerini ve üzüntülerini anlatamayanların SESİDİR.
    Sitemize sahip çıkalım. Gereksiz ve küfürlü yorumlarda bulunup kimseyi incitmeyelim.
    Herkesi yürekten selamlıyorum.

    IŞIK ÖZTÜRK"

    10 Nisan 2007

    Alan adları fiyatları %7 artıyor!

    .com alan adı (.net ve diğer bazılarını olduğu gibi) kayıtlarını kontrol eden verisign, son kullanıcıya alan adı kaydı yapan firmalara, alan adı toptan fiyatının %7 artarak yıllık 6$'dan 6.42$'a yükseldiğini bildirdi. böylece verisign kasasına yılda 27 milyon $ daha eklemiş oldu. bakalım bu gelişme son kullanıcı olan bizleri nasıl etkileyecek...

    Opera 9.20 ve Playstation 3



    Severek kullandığımız opera browser'ın son sürümü artık playstation 3'te çalışabiliyor.

    Yeni versiyonun son buildlerinde olan speed dial(hızlı arama) ise asıl değinmek istediğim mevzu. Resimde gördüğünüz üzere her boş sayfa açışınızda karşınıza telefonlardan bildiğimiz speed dial ekranı çıkıyor. bu listeye eklediğimiz sitelerden istediğimizi ekrandan seçebildiğimiz gibi ctrl+1,2,3.. kısa yolları ile anında ulaşabiliyoruz. firefox seven bünyeler için buna benzer bir eklenti kısa zamanda gelecektir :)

    Windows için son versiyon opera'yı buradan çekebilirsiniz. diğerini de buradan takip edebilirsiniz.

    bildirgec.org

    Kommodor abi röportajı



    Ben: Kendini bize tanıtır mısın?

    Turbo: 1971 doğumluyum. İlk bilgisayarımı 83'te Spectum satın aldım, babam aldı rahmetli... Zaten küçüklüğümden beri bilgisayara merağım vardı. Resim zaten yapıyordum, yani kendimi bildiğimden beri resim yapıyordum, böyle çizgi romanlar, birşeyler... Karalıyordum hep açıkçası. 83'te bilgisayarı satın aldıktan sonra Spectrum hani böyle televizyonlarda yeni görüyorduk filmlerde falan filan, "Oo nasıl oluyo?" falan, böyle soruyorsun-cevaplıyor gibi bir tavır vardı. Bilgisayarı aldıktan sonra, ilk bir sene ne olduğunu anlayamadım olayın. Yani program yüklemesini bilmiyordum, danışabileceğim bir yer de yoktu. Spectrum'um bir game kitabı vardı böyle, ordan bilgisayar oyunlarını yazıp, çalıştırıp (BASIC'te yazılmış oyunlardı bunlar), canım sıkıldığı zaman kapatıp bir daha yazıyordum falan. Sonra teypten oyun yüklemeyi çözdüm, yani oyunların satıldığını gördüm. O zamanlar Sirkeci'de dükkanlar vardı, Spectrum oyunları satan yerler... O dönemler Bakırköy tarafında oturuyorduk. Yakacık tarafına taşındık sonra. Kadıköy'de Byte Computer diye bir yer vardı. Derya Abi'ydi sahibi. Spectrum için mühim bir yerdi orası. Bütün oyunlar ona gelir, o dağıtırdı. Byte'a gidip gelmeye başladıktan sonra oyunları çoğaltmayı gördüm orda. Kendim oyunları çoğaltıp, o zaman Hey diye bir müzik dergisi vardı, o Hey dergisine reklamlar veriyordum. "20 tane oyun tek kasette, Spectrum oyunları satılır" diye. Malice'le tanıştım, Mehmet Ali Şahin'le. O da Spectrum'cuydu. Biz onunla yazışmaya, daha böyle detaylı muhabbetlere başladık. Nasıl program yazılır, grafik yapılır falan... O çünkü programcıydı ve bir yönden grafik nasıl yapılır Spectrum'da biliyordu. O konularda bana yardımcı oldu.

    Ben: Hatta Amiga Dünyası'nda "Grafik Teknikleri" köşesini beraber hazırladınız...

    Turbo: Bir ara beraber yazdık. Belli bir süre, benim yoğun olduğum dönemlerde o yazdı. Biz o zaman Microstate diye bir grup kurduk. Yazılım grubuydu aslında.

    Ben: Zombie Boys'tan önce...

    Turbo: Tabii, Zombie Boys'tan önce bunlar. Microstate'te bilgisayar oyunu yapıyorduk aslında. Yani bilgisayar oyunları yazan bir team'dik aslında. Öyle crack yapmak falan filan gibi fikirler yoktu. Artık 500'e doğru, 1987'de, Sinclair User dergisine oyunları gönderecek aşamaya gelmiştik. Machine code rutinli, compile edilmiş, Basic'le böyle bilgisayar oyunları yapmaya başladık.

    Ben: Epey bir oyun yaptınız o zaman...

    Turbo: Valla benim hatırladığım 2 tane ama Malice'in de yaptığı bir 3-4 tane daha oyun var. Hatırlamıyorum yani açıkçası.

    Ben: O oyunlar var mı sende? Kayıp mı yoksa?

    Turbo: Aaa yok, hiçbir şey yok... Ondan sonra, 87'nin sonuna doğru Amiga'yı aldık. Gerçi 87'den önce de, benim bir arkadaşım vardı, Miko, onun Commodore 128D'si vardı, onun 128D'sinde de biz Zombie Boys'u kurduk. Yani Zombie Boys isminin çıkış noktası da şey zaten, o dönemlerde zombi filmlerini çok seviyorduk, Zombie Boys falan filan diye öyle kurmuştuk. İşte bu programcılık, oyun yapmak falan filan denemelerini Commodore 128D'de yaptık. Sonra ben Amiga 500'ü aldım. 500'ü aldıktan sonra, grafik bilgim de vardı, biraz programcılık bilgim de vardı, hemen machine code'a başladım. Çünkü o döneme kadar Basic'i artık yemiş yutmuştum. 87'den sonra Zombie Boys'u kurduk, daha faal bir şekilde Amiga'da başladık.

    Ben: Peki, Commodore'da yazmaya nasıl başladın?

    Turbo: Commodore'da yazmak... Aslında çok komik bir hikâyesi var onun. TACS From Turkey'den Burak Kiper diye bir çocuk vardı. Burak Kiper'le tanıştık biz. Onun Sinan diye bir arkadaşı vardı, Sinan Erel. O, Commodore dergisinde yazı yazıyordu. Biz Sinan'la tanıştık, Sinan dergide yazı yazıyordu ama aslına bakarsan Burak oyun yazma kısmını onun başına yıkmıştı ve o da böyle pek yazmak istemiyordu. Dergiye beni tavsiye etmişti Sinan, "Tunç da yazsın yazı," diye. Ama dergi istemedi benim yazmamı. Ben ilk 3-4 ay, belki de 5 ay Sinan'ın ismini kullanarak dergiye yazı yazdım.

    Ben: Yani Sinan'ın imzası olan yazılar sana aitti.

    Turbo: Evet, bana aitti. Sonra, Turhan Abi vardı o zaman derginin başında. Turhan Abi, Sinan'a birgün (ama biz Sinan'la beraberiz, samimi arkadaşız yani böyle) dergiye gittiğimizde, "Ya yazılar bayağı güzelleşti," falan dedi. Sinan da orda bombayı patlattı: "Abi ben yazmıyorum, 3-4 aydır Tunç yazıyor" falan diyerekten... Öyle, dergiye başladık Commodore'da. Zaten Commodore'da fikirlerim vardı benim. Aslına bakarsan Kommodor Abi fikrini ilk, Commodore dergisinde yapmak istiyordum ama yapamadım. Öyle birşey çok marjinal geldi onlara, "Olur mu öyle şey!" falan... Tiyolar ve Tuzaklar sayfasını yaptığımızda, o fikir bile onlara tersti.

    Ben: Commodore dergisi biraz daha mı ciddi kalıyordu?

    Turbo: Ya Commodore dergisi daha bir kurumsal dergiydi. Hani Teleteknik'in dergisi ya... Şimdi benzer sayfalar çok yapılıyor şimdiki dergilerde ama bir game'in peek-poke'larını vermek, açık yollarını anlatmak, hilelerini sunmak falan daha marjinal birşeydi onlar için. Ters yani. "Sen nasıl bir oyunun peek'ini poke'unu yayınlarsın?" diye bir tepkileri vardı. Artık böyle hasbel kader, zorlaya zorlaya, (ki Tiyolar ve Tuzaklar da değildi aslında, daha marjinal bir isim bulmuştum ama hatırlamıyorum onu da) zorla o ismi kabul ettirdik biz ve o sayfayı, aslına bakarsan bilgisayar dergiciliğinde ilk "tiyo ve tuzaklar" sayfasını biz başlattık. O da şeydir, Sinclair User'da o tarz yazılar vardı. Hani bilgisayar oyununu yapan adam poke'la nasıl içine girip trainer yapabilirsin falan açıklıyordu. Böyle çok uçuk yazılar vardı.

    Ben: Onu örnek aldın o zaman...

    Turbo: Evet yani, ben aslında o tarz birşeyler yapmak, belki programcılara ulaşmak, işte onlarla fikir alışverişinde bulunmak, bu tarz oyunların hilelerini bulmak istiyordum ama böyle birşey oldu. İşte o şekilde Commodore'a başladım ben. Commodore dergisinde uzunca bir süre yazdıktan sonra zaten, Commodore'un tavrı bize biraz böyle soğuk gelmeye başladı. Yani hep ciddiydi zaten. İstediğimizi yapamıyorduk.

    Ben: Ne oluyordu mesela? Kommodor Abi mi, "istediğimizi yapamıyorduk" derken?

    Turbo: Yok, Kommodor Abi'den öte, böyle genciz, derginin başındaki adam yaşlı, tamam mı?

    Ben: Osman Babaoğlu...

    Turbo: Yok, Turhan vardı işte... Bu arada ben Osman Babaoğlu'nu hayatımda hiç görmedim! Yani böyle birşey de var.

    Ben: (Şaşırarak) Hiç görmedin!

    Turbo: Hiç görmedim!

    Ben: Aaa?

    Turbo: Dergide Osman Babaoğlu diye bir adam ben hiç görmedim ve tanımıyorum.

    Ben: Ben sanıyordum ki böyle derginin başında, herşeyle ilgileniyor...

    Turbo: Yo, yo, hayır, hayır... Hiç öyle birşey yok.

    Ben: Allah Allah...

    Turbo: Turhan vardı. Tandoğmuş mu, Tandoğan mı... Derginin künyesinde göreceksin. O vardı. Bir-iki kişi daha vardı yardımcısı... Biz dergiye devamlı gitmiyorduk. Mesela böyle oyunları bulup yazıp getiriyorduk dergiye. Ya da dergi bize paylaştırıyordu. İlk dönemlerde dergi paylaştırıyordu. Yani dergiye oyunlar bir şekilde geliyordu...

    Ben: Hepsi korsan tabii...

    Turbo: Korsan, hepsi korsan. Yani paylaştırıyorlardı "şunu sen yaz, bunu sen yaz," diye. Son dönemlere doğru (yani son dediğim, dergide benim yazdığım son iki sene falan) artık oyunları da biz getiriyorduk. Yani artık dergiye de biz getiriyorduk oyunları. "Biz bunu yazıcaz, bunu beğendik, şu var, bu var," diye de sunuyorduk dergiye. Çoğunlukla "Yazın," diyorlardı zaten. Dergide öyle yazıyorduk oyunları... Yani dediğim gibi o tavır biraz şeydi, yani biz çocuğuz daha tamam mı, doğruya doğru... Yaşımız bayağı bir küçük. Ve böyle, çizgi-roman yapmak istiyorsun, "Hayır," diyorlar, vinyet çiziyorsun (clipart diyorlar şimdi onlara) beğenmiyorlar... Böyle garip bir tavır vardı. Sinan Abi vardı. İşte Sinan Abi "Amiga Dünyası'nı çıkaralım," dediği zaman biz Commodore dergisine yazı yazıyorduk. Kaçak olarak bir toplantı oldu. İşte Mahmure Abla, Sinan Abi...

    Ben: Onların hepsi Commodore'un içinde miydi?

    Turbo: Hayır, değildi. Dükkandı onlar. Sinan'ın dükkanı... Yazıcıoğlu'ndaydı. Toplantı oldu, bir dergi yapılacak, böyle bir ruh, bilmemne falan... Parantez içinde söyleyeyim, aslında benim ilk dergi çıkartma olayım şöyle bir şey oldu: Ben Commodore dergisine girmeden evvel, 89'da bir dergi çıkartma girişimi oldu. Bir reklamcılık şirketi, Commodore dergisinden daha iyi, daha farklı birşey yapmak için bizi o zaman bulmuştu. Ben de o kadrodaydım. Dergi çıkmadı ama. Dergi hazırlandı, bayağı birşey yapıldı, çizildi, edildi...

    Ben: İçeriği vardı yani derginin...

    Turbo: Vardı, tabii...

    Ben: Adı neydi bunun?

    Turbo: Derginin adını hatırlamıyorum. Commodore User, Commodore Bilmemne gibi birşeydi ismi ama hiç hatırlamıyorum. Sultanahmet'te bir reklamcılık şirketiydi, reklamcılık şirketini bile hatırlamıyorum yani.

    Ben: Yani sadece kağıt üstünde kaldı, hiç hayata geçmedi.

    Turbo: Yok, o zamanlar Macintosh'lar vardı. Böyle tek renk minik ekranlı, hatta müzelerde var. Onlarda hazırladık derginin büyük kısmını. Böyle clipart'lar yapmıştım ben Photoshop'ta... Photoshop'ta o zaman renk de yoktu. Noktalardan böyle degrade'li şeyler yapıyorsun...

    Ben: O zaman Commodore'dan ayrılıp Amiga Dünyası'na geçmenin sebebi de bir şekilde Commodore'dan...

    Turbo: Ya Commodore'un banalleşmesi, tamamen çeviriye yönelmesi, yani çeviri tabii ki vardı, yapılmalı ama artık çok salakça konulara salakça sayfalar ayırıyorlardı. Yani Türkiye'de hiç olmayan bir teknoloji veya birşey hakkında böyle 5 sayfa yazı çıkıyordu. Biz diyoruz ki "Aaa, Deluxe Paint çıkmış, ProTracker var, bunu tanıtalım..." Çünkü biz daha çok sokakta, dükkanlarda vakit geçirdiğimiz için, insanların ne istediğini takip edebiliyorduk ama dergidekiler Commodore sahibi bile değildi belki, bilmiyorum ne yaptıklarını... Yani düşün, Osman Babaoğlu'nu ben hayatımda görmedim yani. O tarz bir yönetimde biz sıkıldık. Ve Sinan Abiler'den, Mahmure Ablalar'dan da öyle güzel bir teklif geldiği için biz otomatikman Amiga Dünyası'na geçtik.

    Ben: Peki Commodore'un bu banal duruşunu sadece siz mi öyle görüyordunuz yoksa okurlar falan da öyle görüyor muydu? Okurların bakışı nasıldı?

    Turbo: Okurların tepkisini bilmiyordum da, benim dışarıdan gördüğüm (şu anda da öyle yorumluyorum açıkçası) şuydu: Teleteknik insanlara para veriyordu dergi çıkartsınlar diye. Ve o insanlar paralarını kazanıp, "Dergi çıksın da ne olursa olsun" havasındalardı. Biraz da kendi zevklerini tatmin ediyorlardı yani onlar. Olay, "Türkiye'deki computer scene'in gelişmesi, birşeyler olsun, bilen adamlar çıksın," değildi yani... Yok yani, öyle birşey yoktu. Yani derginin başındaki adamlar bizim kadar bilmeyi bırak, bizim çevremiz kadar makineyi bilmiyorlardı. Doğruya doğru...

    Ben: Peki, Amiga Dünyasına geçtin. Oradaki ortam...

    Turbo: ...çok daha iyiydi. Yani Amiga Dünyası, Zombie Boys'un toplantı yeri gibi oldu. Zombie Boys çıkarıyordu o dergiyi. Karargâh gibiydi. Bizim "Hadi yaz," dediğimiz adamlar yazıyordu. Daha bir serbestti ve dergide bizim üstünlüğümüz vardı. Dergide Mahmure Abla vardı. Mahmure Abla böyle çok modern görüşlü bir kadındı. Bizim fikirlerimize değer veriyordu. Yani mesela biz ona bir "ProTracker'ı yazalım" ya da "bu çocuk ProTracker'ı yazsın" dediğimiz zaman "ProTracker nedir? O ne?" falan değildi yani. Söylüyorduk, "Mahmure Abla, bu müzik programı, falan bilmemne" diye, "Yazın," diyordu. Bizim yazdığımız yazıları derleyip toparlıyordu falan. Kadıncağız işiyle ilgiliydi, bizi çok destekledi yani.

    Ben: Peki, Virüs ve Kommodor Abi fikrini Commodore'da çıkardığını söyledin. Nerden geldi böyle birşey aklına?

    Turbo: Aslında şöyle birşey: Biz Amiga Dünyası'na geçtiğimizde de bu fikri söyledik. Fikre sıcak baktılar ama pek yapmak istemediler.

    Ben: Biraz da marjinal birşey olduğu için...

    Turbo: Şimdi o döneme kadar bilgisayar dergileri, böyle "gözlüklü, mühendis insanların okuduğu dergi" formatındaydı. Biz tamamen zıpçıktı gibi saçma sapalak şeyler yapmak istiyorduk. Düşün işte, Virüs var dergide, böyle karikatürler var, uçuk uçuk şeyler var, Public Enemy tipli karakterler var, bilmemne var. Böyle bir farklıydı yani, doğruya doğru.

    Ben: Bugün için bile farklı yani...


    Turbo: Farklı evet. Ama dergiyi okuyan insanlarla bir telekomünikasyonumuzu sağlıyordu. Yani dergiyi okuyan insanlar, dergiyi benimsiyordu. Çünkü dergiyi okuyan insanlar da bizim gibi insanlardı. Çocuktu onlar da. Ama bilgisayar kullanan insan deyince bir Teleteknik falan, koskoca şirket, ne bileyim, Microsoft gibi bir yer olmaya çalışıyordu. Ama sen Commodore 64 satıyordun. Çocuklara satıyordun. Yani sen, ne bileyim, gidip de Koç Holding'e bilgisayar sistemi satmıyordun. Bence yalan bir tavır vardı ortada.

    Ben: Peki niye iki tane farklı köşe yaptın? Virüs'le Kommodor Abi birbirine benziyordu sonuçta...


    Turbo: Aslına bakarsan şöyle: İlk önce Virüs çıktı. Asıl iş Virüs'tü. Onlar ilk önce, Hıbır dergisinden Atilla Atalay vardı, ona sayfa yaptırmak istediler. O zamanlar o da çok meşhurdu. Yazıları falan çok komik, böyle bir merak ediyordu insanlar falan hani. Bilgisayarla ilgili komedi sayfası yapmasını istediler ve o çok para çektiği için zannedersem (yanlış biliyor da olabilirim ama) galiba pahalı geldiği için, "Bunu içimizde nasıl yapabiliriz?" dediler. "Sen bize birşeyler söylemiştin, sen ne yapacaksın?" dediler. Asıl benim yapmak istediğim şey şuydu: (Onu ben vinyetlerde, resimlerde falan yaptım yani) Derginin içinde bir Virüs karakteri olsun ve bu gerçekten bir virüs olsun istedim ben, dergiye sızmış bir virüs!




    Turbo: Farklı evet. Ama dergiyi okuyan insanlarla bir telekomünikasyonumuzu sağlıyordu. Yani dergiyi okuyan insanlar, dergiyi benimsiyordu. Çünkü dergiyi okuyan insanlar da bizim gibi insanlardı. Çocuktu onlar da. Ama bilgisayar kullanan insan deyince bir Teleteknik falan, koskoca şirket, ne bileyim, Microsoft gibi bir yer olmaya çalışıyordu. Ama sen Commodore 64 satıyordun. Çocuklara satıyordun. Yani sen, ne bileyim, gidip de Koç Holding'e bilgisayar sistemi satmıyordun. Bence yalan bir tavır vardı ortada.

    Ben: Peki niye iki tane farklı köşe yaptın? Virüs'le Kommodor Abi birbirine benziyordu sonuçta...

    Turbo: Aslına bakarsan şöyle: İlk önce Virüs çıktı. Asıl iş Virüs'tü. Onlar ilk önce, Hıbır dergisinden Atilla Atalay vardı, ona sayfa yaptırmak istediler. O zamanlar o da çok meşhurdu. Yazıları falan çok komik, böyle bir merak ediyordu insanlar falan hani. Bilgisayarla ilgili komedi sayfası yapmasını istediler ve o çok para çektiği için zannedersem (yanlış biliyor da olabilirim ama) galiba pahalı geldiği için, "Bunu içimizde nasıl yapabiliriz?" dediler. "Sen bize birşeyler söylemiştin, sen ne yapacaksın?" dediler. Asıl benim yapmak istediğim şey şuydu: (Onu ben vinyetlerde, resimlerde falan yaptım yani) Derginin içinde bir Virüs karakteri olsun ve bu gerçekten bir virüs olsun istedim ben, dergiye sızmış bir virüs!

    Ben: Biraz da dergiye zıt böyle...

    Turbo: Zıt birşey ama derginin içinde var olan ama böyle karşıt görüşlere destek veren, yazarlarla dalga geçen, yazarların da onunla dalga geçeceği, böyle "dergiye bir virüs bulaşmış" havası olsun istedim. Sonra, Reha vardı. Reha'nın da katkısıyla Kommodor Abi doğdu. Kommodor Abi şeydir: Güzin Abla... Yani biz kadın değiliz, erkeğiz biz. Ama ne olacak? Mehmet Abi olmaz orda, Commodore Abi olsun, ama Türkiye burası, "Kommodor Abi" yazalım falan dedik öyle... Böyle bir tavır olarak çıktı. O da işte saçma dertleri dinleyen bir kişiydi. Ama ikisi kankaydı bunların yani. (Gülüyor) Virüs'le Kommodor Abi kankaydı. :)


    Ben: Peki, okuyuculardan veya derginin içinden gelen tepki neydi bunlara? Nasıl karşılandı?

    Turbo: Ben bütün o Amiga Dünyası döneminde hiçbir kimseden "Bu ne saçma sayfa? Bunun dergide ne işi var?!" diye birşey duymadım. Ve hayatımda en iyi geçirdiğim dönemlerden birisiydi o dönem, çünkü okurlar da gerçekten cozutmuştu! Yani sana şöyle söyleyeyim, işte 20-30 metre uzunluğunda mektuplar mı istersin, o zaman VHS video kapları vardı tozlanmasın diye, onlara yazılan mektuplar mı istersin... Yani o kadar yaratıcı şeylere mektup yazıyorlardı ki dikkat çekmek için... Bizim okurlarımız vardı, çukulata getiriyordu dergiye falan... Kek getiriyordu, kek yaptırmış annesine, geliyordu öyle konuşmaya muhabbete falan. Derginin okurları çok benimsemişti yani.

    Ben: Birbiriniz buldunuz yani :)

    Turbo: Evet yani. Commodore'la Amiga'yla uğraşan adam da deliydi biraz o döneme göre. Biz de deliydik zaten. Tam deliler birbirini bulmuş oldu orda yani.

    Ben: Her ay çizgi-roman çiziyordun dergiye, zor olmuyor muydu?

    Turbo: Zordu. İlk başta çok zevkliydi ama sonra acayip sıkılmaya başladım ve bazı konuları da bir yerlerden çaldım. İlk kez söylüyorum bunu da! (Gülüyor) Şimdi bilgisayar oyunu tanıtıyorsun, grafik sayfan var, grafik teknikleri anlatıyorsun, Kommodor Abi'yi yazıyorsun, vinyet yapıyorsun... Bir de üstüne resimli roman var! Şimdi bana deseler "yap" diye, herhalde yapmam öyle birşey asla. Zordu yani. Bazı dönemlerde sıkıldım, çünkü resimli roman yapan insanlarda "konu kabızlığı" denilen bir tabir vardır. Mesela ben şunu çok çok iyi biliyorum: Mesela pazartesi günü iş teslimi var, ve pazar akşamı gece saat 2'de ben masamda boş bir kağıda bakıyor haldeyim! Yani bırak çini işini, renklendirmeyi, daha sayfa boş! Birşey yok yani. Yok, fikir yok. Yarın sabah teslim. Ne yapacaksın? Birşeylerden kapıyorsun, ordan burdan...

    Ben: Peki birşey soracağım, o yıllarda, 90'ların başlarında, 64'ler, Commodore, Amiga Dünyası falan varken, ortam nasıldı? Ortada bir rekabet var mıydı? Yani birbirinize nasıl bakıyordunuz?

    Turbo: Rekabet vardı. Bizim dergiden kimse 64'ler'e gitmezdi, ya da 64'ler'den kimse bizim dergiye gelmezdi - Commodore için de geçerli bu... Yani yazar kadrosu zaten şeydi, her sayıda "Acaba kim oyunu bitirecek de full açıklayacak?" İşte, "Acaba oyunu en hızlı kim yazacak?" Yani böyle bir rekabet vardı tabii. Hep vardı o zaten.

    Ben: Peki öbür dergileri okur muydunuz?

    Turbo: Herkes bakardı birbirinin dergisine.

    Ben: Peki görüşlerin neydi diğer dergiler hakkında? Yani daha böyle fanatikçe miydi, yoksa...

    Turbo: Fanatikçeydi. Ya o zaman çocuktuk zaten, tamam mı. Şu anda yapsaydım çok daha farklı düşünürdüm ama o dönemde çok ateşliydik yani. Düşün işte abi, 92 diyorsun, ben 71'liyim yani... 20 yaşındasın. 19, 18 yaşlarındaki o hâlini düşünsene. Yani bir rekabet var böyle, yeri gelse kavga bile ederdik yani böyle, "Ne bakıyon lan?" falan diye. Yani ben sevmezdim, kalıbımı basarım ki onlar da bizi sevmezdi. Yani nefret etmek değil olay da, rekabet, rakip dergi yani. Mesela gülerdik birçok şeylerine. Çünkü 64'ler dergisi, bence çok bombok bir dergiydi böyle. İğrenç bir hâli vardı, doğruya doğru. Tasarımı, hatalar falan... MAC açıkçası biraz yola soktu 64'ler'i. Yani 64'ler ilk çıktığında, ilk sayısını ben gidip parayla satın aldığımı hatırlıyorum. Ama sonra, birkaç sayı satın aldıktan sonra artık satın almadım. 64'ler'e mektup bile yazmıştım yanlış hatırlamıyorsam. Mektubum çıktı benim zamanında.

    Ben: Peki sence en iyisi hangisi o zamanki dergilerin?

    Turbo: Megamiga!! Hah hah hah ha...

    Ben: Polat Yarışçı'yla Amiga Dünyası'nda mı tanıştın?

    Turbo: Evet ama şöyle birşey oldu: Polat, Amiga Dünyası'na yazı yazmaya başladığında ben Polat'la samimi değildim. Yani Polat'la merhaba-merhaba'ydım sadece. 92'de Dinozorus işi için ATV'ye girdiğim zaman (o telefon oyununun canlı yayında bilgisayar operatörlüğünü yapıyordum) Polat da oranın grafik servisine girmişti ve biz o dönem Polat'la çok samimi olduk. Yani tanıyorduk birbirimizi ama birden böyle ATV'de inanılmaz samimi olduk. Polat'la ordan tanışıklığımız var yani.

    Ben: Peki, Amiga Dünyası'ndan ayrıldın galiba, niye oldu o?

    Turbo: Şöyle birşey oldu: Artık Amiga Dünyası'nı bırakacağım dönemlere doğru benim lise problemlerim vardı, liseyi bitirmemiştim. Dışarıdan sınavlara giriyordum. Çanakkale Lisesi'nde sınavlara girmem gerekiyordu. Ve o ay bizden gelecek ayın yazılarını da istediler. Hatta şöyle bir tavırla yaklaştılar, (Daha doğrusu herkeseydi bu, bana değildi sadece. Yani yazılarda aksamalar başlamıştı. Yani yazılar zamanında gelmiyordu, dergide insanlar sıkışıyordu ve aksıyordu işler. Yürümeyen şeyler vardı.) kendilerince şöyle bir tavır koydular: "Gelecek sayının yazılarını getirmeden, çıkmış olan sayının paralarını vermiyoruz," dediler. Böyle bir tavır sergilendi. Bu tavır çok saçma, çünkü ben senelerdir başka dergilere de çizdiğim ettiğim için, ya da tanıdığım insanlar oldukları için böyle bir tavır yanlıştı. Ben de daha önceki eski sayıların yazılarının filename'lerini değiştirip, yeni yazı diyerekten götürüp maaşımı almıştım. Ondan sonra Mahmure Ablalar falan buna çok kızıp tavır koymuşlardı. Ben de tavır koydum, "O zaman yazmıyorum ben de kardeşim," dedim. Yazmadım da. Zaten zannedersem ben çıktıktan bir ya da iki ay sonra dergi kapandı.

    Ben: 92 sonunda kapandı dergi. Zaten 92 sonunda bütün dergiler bir anda böyle ortalıktan kaybolmuş.

    Turbo: Ekonomik kriz dönemine denk geldi zannedersem.

    Ben: Niye öyle bir anda kapandı hepsi? Sadece ekonomik krizden mi, yoksa Teleteknik'ten, Commodore'dan falan gelen bir sorun var mıydı?

    Turbo: Yok yok, hayır. Commodore'dan falan değil, şöyle bir sorun vardı: Şimdi, bir dergiyi götüren şey reklamdır. Eğer sen sadece bilgisayar şirketlerinden gelen reklamlarla ayakta kalmaya çalışırsan batarsın. Çünkü bir bilgisayar dükkanı sana ne kadar büyük reklam verebilir ki? Veremezler yani. Vereceği rakam şu günün parasıyla 500-600 milyondur. E, sen bir dergiyi basıp Türkiye'ye dağıtıyorsun. Ekonomik krizde de bu sektörden reklam verenler etkilendiği için büyük reklam verenler olmadı. Yani zamanın bir Nike'ı, Adidas'ı çok reklam veremedi dergiye. Daha doğrusu, bu tarz pahalı reklamlar bulamadılar ve o yüzden, ekonomik kriz döneminde reklam gelmediği için battılar. Batacaklardı, belliydi zaten. Yani o zamandan belliydi olay.

    Ben: Nerden belliydi?

    Turbo: Reklam yoktu. Sadece satışla döndüremezsin sen dergiyi. Bir derginin masrafını %70-80'ini reklamdan çıkarman gerekir ki, satıştaki para sana kâr olarak kalsın. Maliyetini reklamdan çıkartmak zorundasın. Bunu çıkartamadığın zaman da batarsın.

    Ben: Yani dergilerin devam etmesi, 1993'ü, 94'ü görmesi mümkün değildi diyorsun...

    Turbo: Bence mümkün değildi.

    Ben: Peki, Megamiga var 1995'te... O arada ne yaptın 92'den 95'e kadar?

    Turbo: Mimar Sinan'a girmiştim 93 yılında, iç mimarlık bölümüne. 94'ün yılbaşında okulu bıraktım. Sıkıldım çünkü okuldan. Show TV'ye girdim, Show TV'den teklif gelmişti. Televizyonda çalışmaya başladım. Sonra da (dergicilik içimizde yani, ne kadar dergilerin batacağını görsek de, dergicilik var içimizde) Polat'la öyle bir fikir... "Yapabilir miyiz?" diye düşündük. Fakat doğruyu söylemek gerekirse, Polat'ın ben dergi çıkarıp yürütebileceğini zannetmiyordum. Çünkü Polat yapı gereği sinirli bir adamdır. Gerçekten öyledir. Şimdi Zebani burda olsa küfreder sana böyle, "Bu ne biçim soru lan?! Amına korum!" falan diye bağırır yani sana tamam mı? Böyle bir adamdır o. Ben Polat'ın yapabileceğini zannetmedim ama, "Hadi tamam yapalım böyle birşey," dedim ve Polat gerçekten insanüstü (zaten hayvandır kendisi, yaz bunu da!!) bir çaba sergiledi ve dergiyi çıkardı. Derginin çıkmasında da çok komiklikler var. Dergi tamamen bizim kendi çabamızla çıkan ve o dönemde Sabah binasında kaçak hazırlanan bir dergi. Yani bizim film çıkışı alacak paramız yok. Yani dergiyi Proffessional Page mi ne vardı, Amiga'da hazırlıyorduk. Sedat Abi [Çöloğlu] biraz, sağolsun, scanner desteği veriyordu (Çünkü scanner bulmak da bir dert abi, nerden bulucan scanner'ı?). Vinyet yapıyorduk. Sedat Abi'ye götürüp, Sedat Abi scan ediyordu bize onları ki, dergiye koyabiliyorduk falan. Polat'ın bilmediği yerlerde yardım ediyordu. Hatta şöyle birşey de vardır: Polat'ın 1200'ü var (turbokartı yok, hafizası da yok). Derginin hazırlanacağı hafta benim turbokartla RAM'i Polat'a veriyordum ben. O hafta onda kalıyordu ve o, dergiyi hazırlıyordu. Hatta telefonda açıp da bana hıyarlık yapıyordu, "Ooo fıstık gibi çalışıyo makinam" falan diye. Neyse, Sabah'ta birkaç insanı kafalamıştık orda biz. Gece kalıyorduk. Yani gündüzden Sabah gazetesine giriyorduk, kalıyorduk orda sabaha kadar, gece film çıkışlarını hallediyorduk. Bu renkli kapaklar o şekilde yapıldı hep. Yani o dönemde film çıkışı pahalı birşey. Bizde bunu karşılayacak para yok! Ve bunları Sabah'ta hep kaçak olarak yaptırıyorduk. Çünkü bu teknolojiye de sahip değiliz yani... Velhasıl sonra bunu biz kendimiz matbaaya götürüyorduk. Benim kendi otomobilim vardı. Polat'la matbaaya gidip bastırıyorduk bunları, sonra matbaada bizim arabaya geri yükleyip kendimiz bizzat dağıtıyorduk.



    Ben: Yaysat falan yok yani...

    Turbo: Hayır canım, ne Yaysat'ı? Kendimiz dağıtıyorduk. Tek tek, bayi bayi gezip...

    Ben: Dergiyi kapanana kadar böyle mi dağıttınız?

    Turbo: Dergi hep böyle dağıtıldı ki. Yaysat maysat yok ki bunda... Zaten birşey söylicem, bu dergi kaçak bir dergi. (Gülerek) Sen bunda barkod görebiliyor musun? Yok ki... Şeye baktığın zaman da görmen lazım yani. (Künyeyi göstererek)

    Ben: "Basıldığı yer: Matbaa" yazıyor. (Gülme krizine girerek) Hah hah hah ha!!

    Turbo: Evet yani, şuna baksana: "İmtiyaz sahibi: Israrla benim" diyor. (Turbo da gülmeye başlıyor) Böyle birşey çıkarabilir misin sen? "Yazı işlerinden sorumlu devlet bakanı: Zebani", "Teknik yayın yönetmeni: Ölmek üzere!", "İstihbarattan ve casusluktan sorumlu şahıs: Hapiste!" Böyle birşey olabilir mi dergide abi? Yazışma adresi de, başkasının ismine gidip Bakırköy muhtarlığından ikametgah çıkarmıştık, sahte kimlikle! (Herkes kopuyor!) Bu da başka bir şey yani!

    Ben: Kim buldu Megamiga ismini?

    Turbo: Ben buldum. Aslına bakarsan Megamiga böyle bu şekilde yapıldı ama şöyle birşey vardı: o dönemdeki en büyük birim "mega"ydı. Biliyorsun "giga" yoktu o zaman. Aslında kelime oyunu vardı orda, "MEGAmiga" olacaktı. Daha sonra "Meg" hani magazin Amiga gibi "MegAmiga"ya döndü olay.

    Ben: Peki dergi ne kadar satıyordu?

    Turbo: Valla yanlış hatırlamıyorsam biz 800 ya da 1000 tane basıyorduk, sadece İstanbul'a dağıtılıyordu.

    Ben: İstanbul haricinde yok muydu dergi?

    Turbo: Yoktu. İstanbul dışında yoktu dergi ve İstanbul'da da bazı yerlerde vardı. Ha, biz reklam alabilmek için Bil-Tek'e gidip dergiyi 5000 basıp 5000 sattığımızı söylüyorduk ama öyle birşey yoktu yani! (Gülüyor) 1000 tane anca basabiliyorduk, paramız ona yetiyordu. Yani sana şöyle söyleyeyim, (derginin 6. sayısını tutarak) bu dergi - 7 sayı mı çıktı, 6 sayı mı çıktı...


    Ben: 6 diyor ama bu 7. sayı, çünkü ilk sayı 0. sayı :)




    Turbo: Ya öyle saçma birşey işte! (Gülerek) Kaç tane çıktıysa bu dergi, bundan Polat'ın da, benim de cebimize bir kuruş para girmedi! Çünkü kazandığımız parayı dergiye yatırıyorduk. Çünkü eğer dergiyi satamazsak sonraki sayı çıkmıyordu. Zaten son sayısı da öyle oldu.

    Ben: Matbaada bırakmışsınız galiba...

    Turbo: Evet. Matbaada bıraktık.

    Ben: Yani bu sayı, çıkan son sayısı derginin. Bundan sonraki sayı...

    Turbo: ...hazırlandı! (Dergiyi karıştırarak) Burda bir hikâye vardır. Bir sayısında Polat bizi dövüyordu bir resimli romanda (bunda mıydı, daha öncekinde miydi onu tam hatırlamıyorum), bu çıkan sayıda da iki şişman (ben ve Omay) ikimiz Polat'ı dövüyorduk! Son sayıyı biz, hazırladık, matbaaya götürdük basılsın diye, ekonomik kriz oldu, matbaa bize fiyatların ikiye katlandığını söyledi... Ulan zaten biz dergiden, hani 500 bin lira kazanıyorsak derginin basılması 500 bin lira zaten! Adam bize telefon açıp "1 milyon oldu dergi, 1 milyon getirin," dedi. "Peki," dedik, kapattık ve bir daha gitmedik! Yani dergi basıldı mı, basılmadı mı, ne oldu bilmiyoruz yani... Büyük olasılıkla, eğer basıldıysa, adam bizi görse şu anda döver yani. Gitmedik çünkü matbaaya, telefonlara da çıkmadık!

    Ben: Filmleri de orda bıraktınız tabii...

    Turbo: Tabii, herşey orda kaldı, herşey orda kaldı... Ve şöyle söyleyeyim sana, o sayı çıkmadı diye söylemiyorum, o sayı gerçekten Megamiga'nın en iyi sayısıydı! İnanılmaz iyiydi yani. Ya Polat'la da röportaj yaparsan birgün, Polat da söyleyecektir sana, o sayı gerçekten yıkılıyordu yani.

    Ben: Megamiga'nın kayıp bir sayısı var o zaman!

    Turbo: Evet, kayıp bir sayısı var. Bizde bile yok! Matbaada belki vardır! :)

    Ben: Bir de MAC olayı var Megamiga'da, herkesin merak ettiği. O, derginin ilk sayısında yazmış, daha sonra çıkmış, ayrılmış... Murat Adanç olayını bir anlatır mısın bize?

    Turbo: Ben bir kere tanıştım onunla hayatımda. O, daha çok Polat'ın arkadaşıydı. Yurtdışına gitmişti galiba, ama ben dediğim gibi tanımıyorum. Ya da yurtdışından bize yazıyı göndermiş miydi? Öyle birşeyler vardı... Orda Polat'ın bilgisi var... Ben bilmiyorum onu yani.

    Ben: Peki, Megamiga'nın "fanzin" bir görünümü var. Bunu bilerek mi böyle yaptınız yoksa, "Biz böyleyiz, içimizden geldiği gibi dergi çıkarmak istedik" diye mi?

    Turbo: Şöyle birşey: Bir kere bu dergi biziz. Daha önce Commodore, Amiga Dünyası diye dergiler çıktıysa, onların hepsinin patronları vardı. Ama bu dergide patron yoktu, patron bizdik yani. Ve çalışan da bizdik. Yani bu dergide serbesttik. (Dergiyi karıştırarak) Bir sayfa vardı burda "Uyuz Olurum" diye, mesela burda bir seferinde "Galatasaraylılara gıcık oluyorum, nefret ediyorum" gibi birşey yazmıştım ben ki, öyle birşey de yoktu aslında. Herhalde o zaman bir maç mı vardı, birşey olmuştu. Böyle tehdit mektupları gelmişti, "Biz seni öldürürüz!", "Ne demek lan?!" falan diye... Ya böyle saçma sapan şeyler yazıyorduk yani.


    Ben: Filmleri de orda bıraktınız tabii...

    Turbo: Tabii, herşey orda kaldı, herşey orda kaldı... Ve şöyle söyleyeyim sana, o sayı çıkmadı diye söylemiyorum, o sayı gerçekten Megamiga'nın en iyi sayısıydı! İnanılmaz iyiydi yani. Ya Polat'la da röportaj yaparsan birgün, Polat da söyleyecektir sana, o sayı gerçekten yıkılıyordu yani.

    Ben: Megamiga'nın kayıp bir sayısı var o zaman!

    Turbo: Evet, kayıp bir sayısı var. Bizde bile yok! Matbaada belki vardır! :)

    Ben: Bir de MAC olayı var Megamiga'da, herkesin merak ettiği. O, derginin ilk sayısında yazmış, daha sonra çıkmış, ayrılmış... Murat Adanç olayını bir anlatır mısın bize?

    Turbo: Ben bir kere tanıştım onunla hayatımda. O, daha çok Polat'ın arkadaşıydı. Yurtdışına gitmişti galiba, ama ben dediğim gibi tanımıyorum. Ya da yurtdışından bize yazıyı göndermiş miydi? Öyle birşeyler vardı... Orda Polat'ın bilgisi var... Ben bilmiyorum onu yani.

    Ben: Peki, Megamiga'nın "fanzin" bir görünümü var. Bunu bilerek mi böyle yaptınız yoksa, "Biz böyleyiz, içimizden geldiği gibi dergi çıkarmak istedik" diye mi?

    Turbo: Şöyle birşey: Bir kere bu dergi biziz. Daha önce Commodore, Amiga Dünyası diye dergiler çıktıysa, onların hepsinin patronları vardı. Ama bu dergide patron yoktu, patron bizdik yani. Ve çalışan da bizdik. Yani bu dergide serbesttik. (Dergiyi karıştırarak) Bir sayfa vardı burda "Uyuz Olurum" diye, mesela burda bir seferinde "Galatasaraylılara gıcık oluyorum, nefret ediyorum" gibi birşey yazmıştım ben ki, öyle birşey de yoktu aslında. Herhalde o zaman bir maç mı vardı, birşey olmuştu. Böyle tehdit mektupları gelmişti, "Biz seni öldürürüz!", "Ne demek lan?!" falan diye... Ya böyle saçma sapan şeyler yazıyorduk yani.


    Ben: Megamiga okurları mıydı onlar da?

    Turbo: (Gülerek) Yok bilmiyorum onu. Tehdit mektubu gelmişti ama. Birkaç tane hem de... Onun için, bizim tavrımızdı bu... Burda herşeyle dalga geçiyorduk, doğruya doğru. Şu derginin sayfa numaralarının yanında yazan yazılar bile şeydi yani... "Vigo koçum fena yaparım bak dikkatli ol" yazıyor burda. Böyle bir dergi düşünebiliyor musun sen? (Gülüyor) Parayla alıp Vigo hakkında mesaj okuyorsun. Böyle absürd birşeydi yani. Şey vardı mesela, ben koşturuyordum falan ama yazı toparlama işine daha çok Polat koşturuyordu. Bazı insanları ben görmedim bile hiç hayatımda. Megamiga'da mesela resimli roman yapan başka bir çocuk vardı. O çocuğu ben hiç görmedim hayatımda, bilmiyorum yani.

    Ben: Derginin yazarlarının toplandığı bir yer yok muydu?

    Turbo: Yo yo, hayır yok. Yani öyle düşündüğün gibi birşey yoktu ya. Eskiden bende de öyle vardı, zannediyorsun ki bu çocuklar bir arada böyle haşarılık ediyorlar. Yok öyle birşey abi. Herkes işinde gücünde yani. Tamam bu dergi bizdik ama bunu çıkarttığımız dönemde Show TV'de çalışıyordum işte. Onun için boş vaktimi verebiliyordum ancak buna. Bu dönemlerde kız arkadaşım da yoktu, daha da rahattım. Bayağı bir boş vaktim vardı yani (Gülüyor). Yani senin bunu okurken duyduğun hayaller başka, bize anımsattığı hayaller başka. Mesela ben bunu okurken, en çok güldüğüm şey, Cartel kaseti yeni çıkmıştı ve ben Zebani'nin kafasını Cartel'le sikiyordum. :) Arabayla dağıtıma giderken, matbaaya giderken falan paso Cartel dinliyorduk, Zebani bile başını sallıyordu Cartel'le. Bunu yazabilirsin, death metal dinleyen adam Cartel'le tepiniyordu yani!

    Ben: Peki o zamanlar PC'ye, PC oyun dergilerine bakışınız nasıldı?

    Turbo: Ben bir ara PC Magazine'de çalıştım. "Compugiller" falan diye bant espriler yaptım orda. Yazı yazmadım, daha çok grafik üzerine gittim ve o dönemde (97 olması lazım) ilk çıkacak internet ve bilgisayar dergisinin demosunu hazırladım onlara. Ama salaklar benim ne yapmak istediğimi anlamadılar o zaman. İnternet o zaman yeniydi ve çok garip bir hâle geleceğini fark etmiştik biz. Yani garip bir kuyuydu o bizim için o zaman. Şaşırdık yani... Birşey yazıyorsun, yığınla sayfa çıkıyor, içine giriyorsun, onun altında resimler var, yazılar var falan filan... Hani bizim de nevrimiz döndü. Düşünsene, senelerce bilgisayar kullanmışsın... Ama şu anda PC kullanan bir adam, interneti olmayan bir PC'de kalır böyle, donar. Gerçekten dene onu, internetin yok, PC'yi açtın mı bakarsın böyle, "Ne yapıcam lan ben?" diye. Hani birşey yapamazsın, yapasın gelmez böyle. Biz onu senelerce kullandık, o bizim için normal birşeydi. İnterneti gördükten sonra PC Magazine'e 3 sayılık bir demo hazırladık biz. Hatta o zaman iki tane sayıyı çok iyi hatırlıyorum. Star Wars'un yeni çevrimi mi revizyonları mı ne çıkacaktı, Star Wars konulu bir sayı, Star Wars oyunları ve internet üzerine, internet siteleriyle bağlantılı... Lara Croft çıktığı zaman Lara Croft tarzı bir çizgi roman kahramanı ya da o game'den çıkıp da çizgi romana dönüşebilecek, çizgi roman konseptli bir sayı vardı falan... Aslında çok hoşlarına gitti öncelikle ama böyle "Tutar mı, tutmaz mı," diye kaldılar. Çıkmadı o dergi mesela. Onun da ismini hatırlamıyorum. Bakmam lazım, bilmiyorum.

    Ben: Megamiga'dan sonra başka bir dergi çıkarma planları var mıydı?


    Turbo: Yok. Ben 97 temmuzunda Blue Jean dergisine girdim. Hâlâ da ordayım, görsel yönetmenim. Şöyle birşey oldu: 97'de ben artık Commodore'un ve Amiga'nın bittiğine karar verdim. Çünkü 96'da Cebit Fuarı'na gittik biz Hannover'de (Almanya'da). Ve Hannover'de Commodore ve Amiga'nın düştüğü durumu gözlerimizle gördük ve çok büyük hayal kırıklığına uğradık. O kadar büyük para harcayıp, o kadar büyük bir heyecanla gittik ki oraya, yeni Amigalar çıkıyor diye... Biz Amiga standına gittiğimiz zaman, adamların sadece çok saçma salak bir müzik programı sattığını ve böyle merdiven gibi bir yerin altına 1200 ve 4000'in konduğunu gördük. Ve adamlara "Biz Türkiye'den geldik, yeni Amiga çıkacak mı?" diye sorduğumuzda, "Ne Amiga'sı yav?" falan diye durduklarını gördük ve biz orda olayın bittiğini anladık. Ve o seneye kadar da biz ne PC aldık, ne PC kullandık. Yani fanatik, "hardcore" Amigacı'ydık. Türkiye'ye geldiğimizde ben makinamı kaldırdım. Bütün dergilerimi, disketlerimi, herşeyimi Vigo'ya verdim. Niye, "manyak mıyım ben?" diye birşey geliyor değil mi aklına? Bu kadar zaman harca... Ama biz o kadar fanatiktik ki, o kadar büyük hayal kırıklığına uğradık ki... Ya düşünsene, hayatımızı bir bilgisayara verdik biz. Senelerce PC satın almadık, tavrımızdan dolayı. O kadar fanatiktik yani. Ve ne oldu abi? Dalga geçtiğimiz, zamanında 2-3 tane oyunu olan salak bir bilgisayar, bizim o güzelim cihazımızı yedi... Kendimi tamamen hip-hop, graffitiye verdim. Zaten merağım vardı. Cartel'le 95'te tanışmıştık. Cartel'le devamlılık yüzünden kendimi Rap'e verdim. 97 temmuzunda da Blue Jean dergisinde rap ve graffiti sayfaları yapmaya başladım. Hâlâ da yapıyorum ve bilgisayar dergisinde de çalışmam bir daha herhalde. O dönemin ruhunun tekrar yakalanmayacağını düşünüyorum ben. Yani home computer farklı birşey, PC'ler başka birşey. O home computer, o personal computer. Yani içinde de böyle bir fark var aslında. Home computer'lar, kullanıcıların tam kendisinin hükmedeceği bilgisayarlar. Yani kullanıcı ne kadar zekiyse o kadar daha iyi işler yapar. Ama PC'de öyle değil. PC'de şey olarak yetişti insanlar, "Herşeyin programı var, sen birşey yaratma. Herşey var." Şimdi zaten internet varken de bir dergi çıkartmak... Derginin ruhunun havası başka. Yani bir web sitesi yaparsın, iki sene sonra ne olacağı belli değildir, ama bunu [Megamiga'yı] 95'te çıkartmışız, bak sen benle röportaj yapıyorsun. Dergi hâlâ burada. Bunun değeri başka birşey, ama yeni nesil bunun değerini bilmiyor. Yani şurda yaşadım şunu, ben dergileri oraya koyduğumda [Nightshift'te dağıttığı dergilerden bahsediyor] birçok kişiden anladım (Yani benim yaşım 35, artık bazı insanların gözüne baktığım zaman, hangi tavırlarından ne yapabileceklerini görüyorum). Herkesin bir kere yaklaşımı şu oldu: "Ulan, kaç para acaba bu dergi?" Yani bir dokunmama, böyle bakma şeyi oldu. Ben "bedava!" deyince herkes aldı. Yani yeni nesil, dergi almak, desteklemek kavramından uzak. Yani bu parti bile, burda yapıldı, 20 milyon giriş, karşılığında şapka, tişört, saat, bilmemne verilmesine rağmen birçok kişi "Ooo, 20 milyon mu olur giriş?" falan bilmemne dediler. Yahu bu senede bir kez yapılan birşey, Bilgi Üniversitesi'nin içinde böyle birşey yapılıyor ve o verdiğin 20 milyonun karşılığında sana tişört veriliyor zaten ve şapkası, saati, bilmemnesi var. Ve 20 milyon bu yani. 20 milyonun yoksa da öl artık! Bu işle uğraşıyorsan ve 20 milyonun yoksa gerçekten ayıp yani. Senede bir kez yapılan birşey. İki tane McDonald's şeyi yahu bu. 4 paket sigara parası.... Doğruya doğru. Hani insanlar scene desteklemek, support etmek gibi kavramları... Zaten bu ruh olsaydı bizler şu anda daha farklı yerlerde olurduk. Bizi de kimse desteklemedi ki. Yani biz de bu dergiyi çıkarabilmek için şu reklamları nasıl aldık biliyor musun? Adamlar bize bunun parasını çıkarıp hemen vermediler. Reklamı verdiler, "Dergi çıksın, reklamı görelim, beğenirsek parasını veririz," dediler. Ve inan şuradaki HT Bilgisayar falan gibi reklamlar, tamamen bizi destekleyen adamların can-ı gönülden verdiği reklamlar sayesinde çıktık biz. Bu son sayfalarda, bazı reklamlarda gerçekten çok büyük sorunlar yaşadık. Desteklemediler bizi yani.

    Ben: Peki okuyucunun bakışı nasıldı Megamiga'ya?

    Turbo: Ya okuyucu süperdi. Biz acayip güzel vakit geçiriyorduk. Benim, (Polat da bunu söyleyecektir sana) hayatımda gerçekten en çok güldüğüm ve en iyi vakit geçirdiğim dönem Megamiga dönemidir. Yani inanılmaz bir hamallık yaptık burda biz, inanamayacağın bir hamallık... Yani dediğim gibi, matbaaya biz götürüyoruz, matbaadan biz taşıyoruz, dükkanlara biz dağıtıyoruz, dükkanlardan parayı biz topluyoruz, parayı denkleştirmeye çalışıyoruz falan, dergiyi biz hazırlıyoruz, biz yazıyoruz, gece Sabah gazetesinde kalıyoruz, orda leş gibi yerlerde yatıyoruz, bilmemne falan...

    Ben: O sorun olmuyor muydu? Yani biri de size gelip, "Ne yapıyorsunuz burda her gece her gece sabaha kadar?" demiyor muydu?

    Turbo: Her gece kalmıyorduk ki zaten. Yok, bu dergi döneminde hiç sorun olmadı. Polat zaten orda çalışıyordu ama kalması gerekince kalıyordu yani. Ben de gidince kalıyordum orda. Yani böyle garip garip işler yapıyorduk. Ama zevkliydi yani. Pişman da değilim yani. :)

    Ben: Bugünkü oyun dergilerini okuyor musun?

    Turbo: Yo, hiç. Yani şöyle söyleyeyim, ilk PC'mi yanlış hatırlamıyorsam 98'de aldım ben - o da işim gereği, Photoshop yüzünden aldım. 98'den bu vakte kadar bilgisayarıma bir tane oyun install etmedim.

    Ben: Hiç oyun oynamıyor musun artık?

    Turbo: Hiç. Hiç oyun oynamıyorum. Çünkü o yeni 3 boyutlu oyunlar midemi bulandırıyor, başım dönüyor. Sevmiyorum, belki ben grafikle uğraştığım için, grafiker bir adam olduğum için pixel art görmek istiyorum. Böyle uğraşılmış oyun grafiği görmek istiyorum. O vektörler tabii ki kıyaslanmaz, bambaşka birşey ama o eski oyunların tadı yok ya. Aslına bakarsan o eski oyunların da şu anda oynadığın zaman, o zamanki tadları yok. O yüzden çok sıkılırsam internetten flash game'ler ya da böyle internette oynanan basit oyunları oynuyorum. Mesela geçenlerde gidip parasıyla şey almıştım, o tetrisler var ya böyle, içinde 2000 tane oyun var (Gülüyor). Ondan aldım, düşün yani. Tek belki oynadığım oyun Playstation'da Metal Slug var. Onun grafikleri çok güzel. Onu satın aldım. Mesela Playstation 2 var evde. Kız arkadaşım oynuyor hep, ben de seyrediyorum genelde. Sıkılıyorum çünkü. Bir de şey var, çok yoğun çalışıyorum ben. Video işleriyle uğraşıyorum, dergi var, bilmemne var, freelance çalıştığım için bayağı yoğunum. Eve geldiğim zaman, böyle rahat takılacağım, kafamı yormayacağım tarzda oyun yok. Yani hepsi böyle seksen tuşla oynanıyor, işte bir yerden birşey alıyorsun, bir yerin bilmem ne kadar ucuna gidip de sekiz kombinasyonlu hareketle zıplarsan bilmemne... Yani normal hayatım zaten o şekilde büyük bir challange içinde geçtiği için, bir de kalkıp oyunda bir challange daha yapmak istemiyorum artık. Yani abi takılayım, cıv cıv ateş edeyim, patlatayım yani. Onun için sevmiyorum yani.

    Ben: Peki klasik bir soru soralım bir de :) Unutamadığın bir anın var mı?

    Turbo: Var, bir tane var, evet. Halen de aklıma gelen, hâlâ da güldüğüm bir anım var. O da şu: Commodore dergisindeyiz birgün ve Commodore dergisinin duvarında bir kaset asılı. Pano var, panoda tek bir kaset asılı böyle, duruyor. Ben dergiye yeni başladığım dönemlerde, 3-4 ay olmuş falan, o kaseti görüyordum orda ama "Birisi astı harhalde" falan diyordum. Birgün sordum, "Ya bu kaset ne burda?" dedim. "Aaa, sen bilmiyor musun bunu?" dediler bana. "Yok," dedim, "bilmiyorum." "Tunç bilmiyoo, Tunç bilmiyooo!!" diye dergide bir kaos oldu böyle, tamam mı?.. Ya, Commodore dergisinin yanında Program Döküm Eki var ya, o döküm ekinde, "Yazdığınız programları kasette gönderin" diye bir yazı var. Çünkü print-out yapılıyor, öyle baskıya gidiliyor. Kaseti teybe taktığın zaman şöyle bir ses geliyordu: "On print tırnak aç, ikinin üstündeki tuşa bas..." Yaa adam programı böyle göndermiş abi! Okumuş kasete yani! (Burada uzun süre herkes kopuyor!) Adam bütün programı okumuş. Bir de şeyler de var arada, "Ctrl ile beraber 2'ye basınca çıkan şekil..." falan... Yani düşünsen yığınla şey vardır ama şu an hatırlayamıyorum, maalesef. O dönemler gerçekten ilginçti, farklıydı, yaşaman lazımdı yani. Şöyle şeyler vardı: Bilgisayarcıda çalışıyordum, adamın teki birgün gelip mouse'u alıp, böyle havaya kaldırıp, "Ooo, uzaktan kumandası da varmış..." var mesela. Yani ne bileyim, bilgisayar yeniydi çünkü o zaman. Yani şimdiki gibi değil. Şimdi 8 yaşında çocuk, "Bana 20 GB harddisk yetmez" falan diyor yani. O dönem öyle değil ki. Şey komiktir, ilk aldığım 500 bozuk çıkmıştı benim ve onu Teleteknik'e götürdüm ve Teleteknik'teki görevli mouse'a (yani teslim ettiğim makinenin içinde hangi parçalar var diye yazarken), mouse'a "mogos" yazmıştı... Mogos! Yani Teleteknik bile bunu yapıyorsa, normal insanların ne yapabileceğini sen tahmin et.

    Ben: Son bir soru daha sorayım, hâlâ eski dergileri çıkarıp okuyor musun arada sırada?

    Turbo: Dergilerin çoğunluğu bende yok. Yani var olanların bir kısmını Vigo'ya verdim. Bazıları kayboldu, daha doğrusu verdiğim insanlardan geri gelmedi. Bir de zaten hayatım boyunca binbir çeşit dergide yazı yazdığım için o kadar çok dergi var ki evde, artık hangisini toplayacağımı bilmiyorum. Ama çizdiğim çizgi-romanların ve vinyetlerin çoğu bende var, saklıyorum onları. Eski şeyler bende var yani.

    Ben: Çok sağol bu uzun röportaj için.

    Turbo: Estağfurullah, zevkti benim için.

    Yazının tamamı için tıklayın

    Yazan: Deniz Can Çelik

    09 Nisan 2007

    Sanal Alem'de Yelken Açın



    Meşhur japon MMORPG türü oyunlarına bir yenisi daha eklendi.

    Century Voyage'de kendimizi bir denizci olarak geliştirip sanal maviliklere yelken açabilirsiniz.
    Oyununun haritası dünya haritasının bizzat kendisi.Haliyle istanbul, atina gibi liman şehirleri popüler mekanlar.

    Ekran görüntülerinede buradan bakabilirsiniz.

    "Adlogger" Reklam takip aparatı



    Sitenizdeki reklamları kimin tıkladığını merak etmişsinizdir belki. Yada kullanıcılarınızın reklamlarınızı belli bir sayıdan sonra tıklayamamasını istiyorsunuz. O zaman Adlogger tam aradığınız script.

    Adlogger ın bazı özellikleri:

    • Reklamlarınızı kimin tıkladığını görebilir, limitlendirebilirsiniz.
    • Eğer fazla tıklama yapılırsa e-mail ile uyarılırsınız.
    • Belli ip bloklarını engelleyebilirsiniz.
      Adlogger hakkında daha çok bilgiye buradan, forumunada buradan
      ulaşabilirsiniz.

    Not: Google bu konu hakkında ne der tam olarak bilemiyorum. O yüzden sorumluluk kullanan arkadaşlara aittir...

    08 Nisan 2007

    Google'a karşı komplo teorileri

    Medya devleri Google'a karşı güçlerini birleştirmiş durumda.

    agustasi.net.tc

    The Alternet isimli dergide çıkan bir yazıda dev medya şirketlerinin Google'ın önlenemez yükselişini engellemek için güçlerini birleştirdiği belirtildi. Viacom'un YouTube'a açtığı 1 milyar dolarlık davanın ve NBC Universal ile News Corp'un ortaklaşa açacağı video sitesinin Google'a karşı geliştirilen planın sadece bir parçası olduğu söyleniyor. Dev medya şirketlerinin Google'ın reklam pazarındaki önderliğini engellemek için böyle bir harekete giriştikleri belirtildi. Eğer Google çok güçlenirse diğer şirketlerin ne yapacağına karar verecek seviyeye gelmesinden korkuluyor. Google'a karşı 1998 yılında Microsoft'a açılana benzer bir tekelcilik davası açılması bekleniyor. Ayrıca Viacom başkanı Summer Redstone'un Amerika'nın kablo tv kralı olarak bilinen John Malone'u kendi açtıkları gibi bir dava açmaya ikna ettiği söyleniyor. Bakalım Google kendisine karşı düzenlenen bu komplolardan kurtulabilecek mi?

    techno-labs.com


    Nokia kısa film yarışması sonuçlandı

    Image Hosted by ImageShack.us

    Filmleri ve ödül töreni görüntülerini www.nserieskisafilm.com adresinden izlenebilirsiniz.

    07 Nisan 2007

    Yazı Türkçeleştirme

    Bilgisayarınızda türkçe karakter desteği yoksa, türkçe karakterler yerine anlamsız ifadeler görüyorsanız ve artık türkiyedeki arkadaşlrınızın e-posta göndermesini istemiyorsanız :) metni buraya veya buraya kopyalayarak okunabilir haline ulaşabilirsiniz.

    bildirgec.org

    06 Nisan 2007

    Google Checkout Türkiye de eklendi

    Google'ın "Google'la bulun , Google Checkout'la satın alın"

    Find it with Google. Buy it with Google Checkout

    sloganlı hizmetine nihayet Türkiye'de eklendi.Siteye girip kredi kartı bilgilerinizi girmeniz yeterli.
    Ayrıca 30$ ve üzeri yapacağınız alışverişleriniz için 10$ lık indirim kuponuna da sahip olacaksınız.

    Henüz yerli alışveriş sitelerinde pek kullanılmasada güzel bir gelişme.

    bildirgec.org

    101 Adet CSS Kaynağı

    http://www.jasonbartholme.com/2007/04/02/101-css...

    05 Nisan 2007

    Wipeer ile kablosuz ağ kardeşliği

    Normalde kablosuz ağ bağlantısı yapabilmek için ortamda mutlaka bir adet access point (erişim noktası) bulunması gerekir. Ama düşünün iş çıkışı arkadaşınızla kafedesiniz ve birbirinize dosya Göndermek istiyorsunuz ya da network üzerinden oyun oynamak istiyorsunuz. Kafede de kablosuz ağ yok. İşte tam da burada işinize yarıyor WiPeer.

    WiPeer herhangi başka bir cihaza gereksinim duymadan sadece bilgisayaranızın kablosuz ağ özelliğini kullanarak peer-to-peer (eşler arası) bir bağlantı kurmanıza imkan sağlıyor. Bu yazılım sayesinde iki ya da daha fazla bilgisayar üzerinden, kablosuz ağ özelliklerini kullanarak birbirinizle dosya alışverişi yapabilir, çok oyunculu oyunlar oynayabilir (hemen heyecanlanmayın sadece beraber gelen Satranç, Çin Daması gibi 4 oyun) hatta sohbet bile edebilirsiniz.

    Programı biraz kurcaladıktan sonra kolayca öğrenmek mümkün. Çünkü Windows XP üzerinde Microsoft .NET 2.o Framework kurmanıza ihtiyaç duyan bu yazılımın güzel kısmı Türkçe dil desteği ile birlikte gelmesi. Bütün bunların üzerine bir de ücretsiz olduğunu söylersem sanırım şaşırırsınız. Detaylı bilgi için buraya, indirmek için de buraya bakabilirsiniz.

    bildirgec.org


    04 Nisan 2007

    PSP'sinde klavye kullanmak isteyen?



    Sony PSP için pek çok downgrader çıkartan noobz grubu yine psp kullanıcılarını sevindirecek bir uygulama ile sahnede.

    pikey adını verdikleri open edition firmware eklentisi sayesinde kızılötesi pda klavyeleri ile psp'ye yazı girişi sağlanabiliyor. eklentinin çalışma mantığı ise oldukça basit. yazı ekranında siz klavyenizden "k" harfine basarsanız eklenti bunu algılayıp ekranda "k" harfinin bulunduğu kutuya 2 kere basıyor. (psp sahipleri ne demek istediğimi anlamıştır). kızılötesi klavyeniz varsa mutlaka deneyin. deneyemiyorsanız izleyin.

    bildirgec.org

    Firefox işletim sistemi olabilir mi?

    Size de firefox başlı başına bir işletim sistemi gibi göründüğü oluyor mu? ben hep firefox'un özellikle linux toplumuna bu zamana kadar sağlanmamış bir ivme kattığını savunmuşumdur, ayrıca firefox'un işletim sistemimde en çok kullandığım araç olduğu da bir gerçek. işte burada ki yazıda, firefox'un bildiğimiz donanım\yazılım ilişkisini nasıl eskittiğini anlatıyor ve firefox ile internet bağlantım varken daha ne isterim diyor.... bu savını da madde madde sıralıyor, google spreadsheet den tutunda, calendar a, donanım bağımsızlığına kadar her konuda firefox'dan bir işletim sistemiymiş gibi bahsediyor...

    İngilizce makale için tıklayın...


    bildirgec.org

    03 Nisan 2007

    BBC ile İngilizce öğrenin



    İngilizce ogrenmek isteyenler icin tavsiye edebilecegim en guvenilir,kaliteli ve bilgi yuklu kaynak : bbc learning english

    Grammer & vocabulary bolumu basta olmak uzere oldukca detayli dersler,podcastlar ve sinavlar iceren bir site.tum kaynak dosyalari pdf,mp3 ve ram formatlarinda indirip internete bagli olmadiginiz zamanlarda da ingilizce egitiminize devam edebilirsiniz.bunun yaninda tabiki sitedeki kaynaklari online iken kullanma imkaniniz her zaman mevcut. bu essiz ve ucretsiz kaynaktan yararlanmak icin zaman kaybetmeyin, buradan buyrun.

    bildirgec.org

    250GB'lık PlayStation3'ün kokusu gelmeye başladı



    PlayStation'ın babası Ken Kutaragi'nin aklından geçenler doğruysa bu iş Microsoft'un hiç hoşuna gitmeyecek!

    Microsoft'un 120GB kapasiteli sabit diski olan Xbox360 Elite'ın duyurusunu yapmasının ardından Sony PlayStation3'ün 60GB kapasiteli Premium versiyonu zor duruma düştü. Gerçi Xbox ve PlayStation alacaklar için sabit disk kapasitesi ne kadar öncelikli bir konudur bilinmez ama Sony'nin daha yüksek kapasiteli PlayStation3 modelleri tasarladığı yönünde haberler geliyor. Bu haberlerden birisi de Kotaku'dan geldi. Sony Ürün Kalite Ofisi'nden Hitoshi Tanabe imzalı bir dokümanı ele geçirip İnternet sitesine koyan Kotaku yeni bir tartışmayı alevlendirdi. Belgede 60GB ve 80GB kapasiteli iki model üründen bahsediliyor. Bu ürünlerin PlayStation olduklarını anlamak için kriptograf olmaya gerek yok! Kotaku'nun esas ses getiren iddiası ise Ken Kutaragi'nin 250GB kapasiteli bir PlayStation3 Elite modeli üzerinde çalıştığı.

    İlgili belgeye ve haberin orijinaline şuradaki linkten ulaşabilirsiniz.

    techno-labs.com

    02 Nisan 2007

    Online CSS Tasarımı


    Sitenizde css kullanıyorsunuz ve tasarımınızı şekillendirirken birçok menüde, bannerda değişiklikler, denemeler yapıyorsunuz. Eğer bunun gibi işlemleri yaparken bir tasarım editörü kullanmıyorsanız değişiklik yaptığınız dosyaları sürekli olarak sunucunuza yüklemek zorundasınız. Bu işlem de bir zaman sonra bezdirici bir durum oluyor haliyle.
    İşte tam bu aşamada CSSFly devreye giriyor. Bu site ile tasarımınızdaki css kodları üzerinde değişiklik yapabiliyor ve bu değişiklikleri hiçbir yükleme yapmadan aynı anda görebiliyorsunuz. Sitenin "Edit website" bölümüne sitenizin adresini yazıyor ve sitenizin inceleyeceğiniz bölgesini seçiyorsunuz. Açılan sayfa üzerinde CSSFly'ın kendi düzenleme alanı bulunuyor. Siz de bu alan içerisinde kodlar üzerinde oynama yapıyorsunuz.


    bildirgec.org

    Css ve ajax kopya kağıtları


    Css ile alakalı referans dökümanları ve kopya kağıtları gerektiğinde tüm parametrik bilgileri bize en kısa yoldan verebiliyor. 1 pdf formatında , 2 pdf formatında , 3 Png Formatında, 4 normal liste halinde , 5 normal liste halinde, 6 parametre listesine göre kategorilere ayrılmış şekilde bu tür kopya kağıtlarını bulmanız mümkün.


    bildirgec.org

    Modalbox ile web 2.0 görünümlü popup pencereler

    Modalbox prototype ve script.aculo.us. kütüphaneleri kullanılarak hazırlanmış, bir ajax uygulaması. Görüntülenen sayfayı arka plana iterek, ön plana web 2.0 görünümlü popup sayfası açmaya yarıyor. Demosu buradan izlenebilir ve buradan indirilebilir.

    bildirgec.org

    Blogtan Sinemaya: Sıfır Dediğimde



    Sıfır dediğimde, ilk adı mahkum olan, ve bir blog vasıtasıyla öyküsü geliştirilip senaryosu yazılan, daha sonra adı sıfır dediğimde olarak değişen ve filmi çekilen, gökhan yorgancıgil'in yönettiği bir film.

    Bu bağımsız film projesinde öyküden oyuncu seçimine kadar, yapım süreciyle ilgili herşey
    okuyucuların görüşlerine açılmış ve tartışılarak seçilmiş. filmin fragmanı yayında.

    proje nasıl doğdu
    film öyküsü

    bildirgec.org

    01 Nisan 2007

    Futurama Business Channel ile Türkiye'de

    Image Hosted by ImageShack.us

    Simpsons'ın yaratıcılarının Emmy ödüllü çizgi dizisi Futurama 5 Nisandan itibaren, her perşembe Business Channel'da.

    http://www.businesschannel.tv/details/futurama.html

    DHTML menü şablonları



    Şu sitede Dhtml menuleri oluşturan bir yazılım var. vista, xp, apple, nike, amazon gibi ünlü markaların menü tip ve modellerini kolaylıkla oluşturup kullanabilirsiniz. indirmek için tıklayın.



    bildirgec.org

    Mac için duvar kağıtları


    Mac için geliştirilmiş özelleştirilebilir wallpaper yazılımı. arka plan resimlerinizi düzenlemenize yardımcı olan yazılım, zamanlama aktif - pasif etme seçenekleri sunuyor ve bilgisayarınıza işlevsellik ve hoş bir görünüm katıyor..

    Başka bir kaynakta, yüksek kaliteli resimler kullanarak duvarkağıdı yapmak isterseniz şu adresi de ziyaret edebilirsiniz.

    Diğer bir kaynakta imac' ler için şu sitede hoş duvarkağıtları bulunmakta.

    bildirgec.org

    Living Tags, Wordpress için Etiket Eklentisi



    Living Tags bir WordPress eklentisi. Klasik etiketleme anlayışından bir farkı yok. Ancak görünümü adına yaraşır durumda. WordPressiniz'e yüklediğiniz bu eklenti ile etiketleriniz dinamik bir hal alıyor. Görünüm açısından oldukça ilginç. Ancak sürekli hareket eden objeleri fareniz ile tutturup ilgili sayfaya gitmek biraz zor.

    bildirgec.org