bilim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bilim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

06 Ekim 2007

Sputnik 50 yaşında

4 Ekim 1957 yılında insanlık bir ilki gerçekleştirdi. Bir basketbol topu büyüklüğüne yakın ilk yapay uydu olan Sputnik, Sovyetler Birliği tarafından uzaya gönderildi ve 98 dakika içinde dünya etrafında eliptik bir yörüngeye oturtuldu. ABD ile Rusya arasındaki meşhur uzay yarışının temelleri de böylece atılmış oldu. Görünüşe göre Google da bu önemli teknolojik gelişmeyi gözden kaçırmamış ve 50. yıldönümünde şirin bir logo ile gerekli hatırlatmayı yapmış ;-)

fazlamesai.net

05 Temmuz 2007

Elektron görüntülendi!

İlk bakışta önemsiz gibi gelebilecek fotoğraf aslında ilk defa gördüğünüz gerçek bir elektron hareketi. En küçük elektrik yüküne sahip bu temel parçacıklar elektrik akımını oluşturuyorlar. Brown University bilim adamları yüksek dereceli soğutulmuş likid helyum kullanarak bu görüntüyü yakalamışlar. Sıvı içerisinde hareket eden elektron, yolundaki atomları biraz iterek ufak bir baloncuk şeklini alarak ilerliyor.

Buradan videosunu izleyebilirsiniz.

Brown Üniversitesi Basın Duyurusu (İngilizce)


bildirgec.org

03 Temmuz 2007

Vahşi kediler Türkiye’de evcilleşti



New York Times’ın haberine göre, bugün sayıları 600 milyonu bulan ev kedilerinin ilk örnekleri Güneydoğu Anadolu ve Irak’ta bulundu. İlk evcil kedinin Yakındoğu vahşi kedileri olduğu tahmin ediliyor.

Haberin devamı...

kaynak: ntvmsnbc

20 Haziran 2007

Örümcek Adam gerçek mi oluyor?

İngiltere'deki BAE Systems adlı firma, sarp kayalıklara çıkabilecek ve hatta tavanda asılı durabilecek yeni bir kostüm üzerinde çalıştıklarını belirtti.

BAE Systems adlı firma, medyaya yaptığı açıklamada, Gecko isminde sıcak bölgelerde yaşayan ve dikey bir camda dahi yürüyebilen bir tür kertenkeleyi örnek aldıkları kostümün, askerlerin harekatları sırasında büyük kolaylıklar sağlayacağı belirtildi.

BAE Systems'ın yüksek teknoloji merkezinden Dr. Jeff Sargent bu buluşla ilgili olarak, "Henüz araştırma ve yapım aşamasındayız. Askerle işbirliği içinde çalışıyoruz. Gecko adındaki kertenkelenin ayaklarında düz ve dik yerlerde yürümeyi kolaylaştıracak tüyler mevcut. İşte bunu taklit ediyoruz. İlk aşamada birkaç denekte deneyip olumlu sonuçlar aldık.

Önce aşağı, sonra yukarı hareket etmek üzere tasarlanmış, vücuda monte edilen aksesuar ve teçhizatı taşıyabilecek özellikte olmasını istiyoruz. Örümcek Adam'ın eldivenleri için biraz erken olsa da onunla da ilgili çalışmamız sürüyor" dedi.

06 Haziran 2007

İtalyanlar Türk mü?

İtalyanların ataları Etrüskler'in DNA yapıları Türklerinkiyle yüzde 97 uyumlu çıktı. Sanat tarihçisi Haluk Tarcan ise çalışmaları ile alfabelerinin de Türk kökenli olduğunu kanıtladı. Efsaneleri de kurt.

Türklere barbar diyen İtalyanlar şokta! Çünkü İtalyanların DNA'larının Türklerle yüzde 97 aynı özelliklere sahip olduğu kanıtlandı. Şimdi de İtalyanların ataları Etrüsklerin alfabelerinin Türkçe olduğu iddia ediliyor.

Türklerle İtalyanların gerek fiziksel, gerekse karakter özellikleriyle birbirlerine çok benzedikleri hep konuşulur. Hatta Akdenizli bu iki ülkenin insanları hiç tanışmasalar da 40 yıllık dost gibidir. İlginçtir ki, İtalyan bilim çevreleri de son yıllarda atalarının Türk olup olmadığı yolundaki tartışmalarla çalkalanıyor. Tartışmaların ortasında ise Ön Türkler sınıfında yer alan Etrüskler yer alıyor. İtalya'nın en eski kültürünü oluşturan Etrüskler'in, MÖ 1000 yıllarında Avusturya Alpleri'nden Siena, Napoli ve Roma'ya kadar indikleri biliniyor. Parlak bir uygarlık oluşturduktan sonra ise MÖ 3. yüzyılda tarih sahnesinden siliniyorlar. Floransa'dan Napoli'ye kadar olan bölgeye de Etrürya deniliyor. Bu bölgede yaşayanlar kendilerinin Etrüsk olduklarını söylerken, Etrüskler, tarihin en gizemli kavimlerinden biri olarak sayıldığından, kökenleri konusundaki tartışmaların sonu gelmek bilmiyordu.

'EYVAH TÜRKLER GELİYOR...'
Etrüskler'e ait ilk yazılı belgeler 1780'de bulundu. Ancak Etrüskler'in hangi ırkı temsil ettiği eldeki tüm arkeolojik yazıtlara rağmen bir sırdı. Çünkü Latin harflerinin tıpa tıp benzeri olan harflerle yazılan Etrüsk yazılarını, hiçbir Batılı araştırmacı çözümleyememişti. Bu konuda araştırmalar yapan Toscana Üniversitesi, antik Etrüsk mezarlarındaki iskeletlerden DNA örnekleri alarak inceledi. Dünyadaki çeşitli ırklarla karşılaştırdı. Etrüskler'in DNA'sı Türklerinki ile yüzde 97 uyumlu çıktı. Yüzyıllardır Türkler için 'Barbar' diyen, hatta "Eyvah Türkler geliyor," sloganını ilk kez telafuz eden İtalyanlar, bu araştırmanın sonucu karşısında büyük bir şok yaşadılar. İtalyan bilim çevrelerinde bu konu büyük tartışmalara yol açarken, sanat tarihçisi ve etnolog Haluk Tarcan da dil bilimi ve arkeolojik kanıtları ortaya koyarak İtalyanların atalarının Türkler olduğunu iddia etti. Ön Türkler olarak bilinen Etrüskler'in, yaptığı araştırmalar sonucunda 'İtalyanların atası' olduğunu ispatladığını iddia eden Tarcan, bu konuda bir de kitap yayımladı. Kökenindeki Ön Türk Kültürünü Bilmeyen Avrupa Birliği adlı kitapta, İtalya'daki arkeolojik kazılarda ortaya çıkan yazıların Türkçe olduğu ileri sürülüyor. Yani Türkçe konuşup yazan Etrüskler'in DNA yapısından sonra, diliyle ve yazılarıyla da Türk oldukları iddia ediliyor.

ÇEYREK ASIRLIK ARAŞTIRMA

Fransa'daki Centre National de la Recherche Scientifique (Bilimsel Ulusal Araştırma Merkezi) ile Sorbonne Üniversitesi'nde araştırmalar yapan Tarcan, 1962'den, yani neredeyse çeyrek asırdan beri Ön Türkler'le ilgili araştırmalar yapıyor. Tarcan, Etrüskler'le ilgili olarak Kazak araştırmacı Kazım Mirşan'ın eserlerinden de faydalandı. Mirşan'ın 42 eserini okuyan ve yazılanlarla arkeolojik kazılarda ortaya çıkanları karşılaştıran Tarcan, "Eğer Orta Asya'da konuşulan Türkçe'yi bilmezseniz Etrüsk dilini çözemezsiniz. Orada tam 39 farklı lehçe var. Avrupalı araştırmacılar bu nedenle yıllarca Etrüsk yazılarını okuyamadılar. Çünkü Latin harfleri gibi okumaya kalktılar. Biz bulunan yazılı eserleri çözümledik. Türkçe karşılıklarını bulduk," diyor.

İki toplum arasındaki kültürel benzerlikler

* Türkler yaptıkları forumla bir bey seçip ölülerini yakarlar. Ruh tanrıya atılır, gönderilir. Ruh tanrıya gidecek ölümsüzlüğe kavuşacaktır. Sonra yeryüzüne yeniden gelecektir. Ölümsüzlük Türkler'de mevcuttur.

* Ölüler ilk kez İtalya'da Etrüskler döneminde yakılmaya başlandı. Bu da Türklerin ateş kültünde önemli yer tutar.

* Villa Nova'da bulunan bir seramikte 'at-ata', 'Qağan' (Kağan) sözcüklerine rastlanıldı.

* Etrüskler, Roma uygarlığının temelini attılar. Bugün bile kullanılan şehir kanalizasyon sistemini kurdular.

* Etrüskler'in de destanlarında dişi bozkurt R. Asena var. Türklerin Orta Asya'dan çıkış efsanesinde de 'kurt' vardır.

* Roma Vulci mezarlığında bulunan yazıtlara göre Roma hukuku Etrüskler'e dayanıyor.

* Roma'daki 'forum' da Ön-Türkler'deki gibidir. Türkler kendilerinin Tanrı'dan geldiklerini kabul ederler. Aralarından bir 'buğ' seçerek bu forumları düzenlerler. Romalılar da bunu devam ettirdiler.

Alfabeleri Türk

Kitabı şu an İngilizce'ye çevirilen Haluk Tarcan, kitabın Fransızca'ya da çevrilmesi için bilim çevrelerinden istek geldiğini belirtiyor. Tarcan, Etrüskleri şöyle anlatıyor: "Etrüskler üstün bir kültüre sahipti. Artık kendisine Etrüsk diyenler Türk köklerine sahip olduklarından emin olabilir. 1780'de Etrüskler ilk kez keşfedildiğinde Avrupa bilim çevreleri 'Kültürümüzün kökenini bulduk,' diye bayram etti. Ancak bu dili okuyamadılar. Türkçe'yi ise akıllarına getirmediler. Çünkü onlara göre 'barbar' olan bir ırkın devamı olmaları imkânsızdı." Etrüsklerin dilinde yer alan Oququ-Pult okuma işaretleri bir 'dizi'yi, yani alfabeyi gösteriyor. Etrüskler'de MÖ 700 yılına ait fildişinden yapılmış bir yazı tahtasının üst kenarında Marsiliana denilen Oququ-Pult var. Bu bir damga yazısı. Sağdan sola yazılıp, okunuyor. Avrupalılar bu şekilleri Latin alfabesiyle A-B-C gibi okumuşlardır. Halbuki Ön Türkçe'de harf yoktur 'damga' vardır. Her damga ayrı bir kavramı ifade eder. Avrupalılar bu yazıyı okuyamadığı için 'ölü bir kültüre ait' olduğunu söylediler ve konuyu kapattılar. Tarcan, Marsiliana yazı tahtasını örnek göstererek "Latin alfabesi aslında Türkçe'dir, yani Etrüsk alfabesidir," diyor.

Roma hukuku Etrüskler'den

Roma Vulci mezarlığında bulunan bir lahitte Roma hukukuna temel olan bilgiler yer alıyor. Bir başka duvar resminde de Roma'daki demokrasinin varlığı anlatılıyor. Haluk Tarcan, Türkler'deki meclis ve karar verme organlarının bu levhalarda da bulunduğunu dile getiriyor. Mecliste reisin yanında karısının olmasını da önemli bir işaret sayıyor.

Yavuz Rençberler/SABAH

27 Mayıs 2007

Ampule karşı Türk ışığı!..

Türk araştırmacılar, Edison’un icat ettiği ampule alternatif nanoteknoloji ürünü ışık kaynağı üretti. Bilkent üniversitesi tarafından üretilen ve yüzde 90 oranında enerji tasarrufu sağlayan ışık kaynaklarının küresel ısınma sorununa alternatif çözüm getireceği belirtiliyor.

Bilkent Üniversitesinden araştırmacılar, geliştirdikleri "ayarlanabilir beyaz ışık" teknolojisiyle edison’un ürettiği ampulleri yüzyıl sonra değişime uğrattı. Edison’un ürettiği ampuller ısıyı ışığa dönüştürürken, nanotekonoloji ile üretilen nanokristalli ledler ise elektrik enerjisini direkt ışığa çeviriyor. Led tabanlı ışık kaynaklarının ömrü 23 yıl sürecek ve otomobillerin aydınlatma sistemlerinde köklü değişiklere gidilecek.

Yüzde 90 oranında enerji tasarrufu sağlayan Led bazlı ışık kaynaklarının küresel ısınma sorununa alternatif çözüm getireceği belirtiliyor.

skytürk

23 Mayıs 2007

Proje Yarışmasında Ödül Alan Öğrenciler Dünya Birincisi Oldu...

Image Hosted by ImageShack.us

"2006 yılında düzenlenen TÜBİTAK Ortaöğretim Öğrencileri Arası Araştırma Projeleri Yarışması’nda derece alan üç projenin sahibi 4 öğrenci ile katıldığımız Uluslararası Gençler Bilim ve Mühendislik Proje Yarışması INTEL-ISEF (International Science and Engineering Fair) 13–19 Mayıs 2007 tarihleri arasında ABD/ New Mexico’da yapıldı.

50 ülkeden 1508 öğrencinin 1212 proje ile katıldığı proje yarışmasında, İstanbul FMV Özel Işık Lisesi öğrencileri Güneş PARLAKGÜL ve Burak ÇELİK Takım Projeleri yarışmasında Kimya dalında “Yeni Nesil Güneş Pilleri” adlı projeleriyle Dünya Birinciliği ödülünü kazandılar.

Genç araştırmacılarımızı kutluyoruz."

www.tubitak.gov.tr

15 Mayıs 2007

Galakside son keşif: Fosil yıldız

Samanyolu galaksisinde keşfedilen yaşlı yıldız, astronomları heyecanlandırdı. 13.2 milyar yıllık evrende bulunan 'fosil' yıldız tam 13.2 milyar yaşında...

Astronomlar galakside neredeyse evren kadar yaşlı bir 'fosil' yıldız keşfetti. Avrupa Güney Yarım Küre Uzay Araştırmaları Örgütü'nün (ESO) Astrophysical Journal isimli yayınının mayıs sayısında yer alan araştırmasına göre 13.7 milyar yıllık evrende bulunan 'fosil' yıldız, tam olarak 13.2 milyar yıl yaşında. Açıklamada, nispeten parlak olan bu yıldızın, Samanyolu galaksisinde yer aldığı belirtildi.

Bir grup uluslararası astronom yıldızla ilgili araştırmaları sırasında radyoaktif toryum ve uranyum elementleri üzerinde ölçüm yapmak için ESO'nun güçlü VLT teleskopunu kullandı. Yıldız yaşının hesaplanmasında kullanılan teknik, arkeolojide kullanılan karbonla hesaplama metoduna benziyor ama arkeologlar on ve yüz yıllara göre ölçüm yaparken astronomlar çok daha uzun zaman dilimleriyle ilgileniyor. Sonuçlar üzerine bir rapor hazırlayan Anna Frebel açıklamasında "Şaşırtıcı ama bir yıldızın yaşını tespit etmek oldukça zor. Bu iş radyoaktif elementler olan toryum ve uranyumun zenginliğinin çok kesin bir hesabının yapılmasını gerektiriyor. Bu da ancak ESO'nun VLT teleskopu gibi en büyük teleskopların başarabileceği bir şey" diye konuşuyor.

Evrenin başlangıcını oluşturan büyük patlamadan hemen sonra ortaya çıktığına inanılan 'HE 1523-0901' isimli yıldızla ilgili "Yıldız galaksimizin yaşamında, çok erken bir tarihte yerini almış" açıklaması yapıldı.

28 Mart 2007

Başına buyruk ikiz “planemo”



Astronotlar, 400 ışık yılı uzaklıkta biri Jüpiter’in 7, diğer 14 katı büyüklüğünde birbirleri etrafında dönen gezegensi iki göktaşı keşfetti.

Astronomide, tam olarak gezegenleşme süreci yaşamamış gezegenimsi yapılara ‘planemo’ adı veriliyor. Planemolar kahverengi cüce yıldızlaşamamış göktaşlarına benziyor. Nükleer reaksiyonlar yapamayacak kadar küçük oldukları için cüce kalan fakat gezegenden daha büyük olan planemolar genellikle bir yıldızın etrafında dönüyor. Şimdiye dek onlarca planemo keşfedildi. Ancak son keşfedilen ikiz planemoları diğerlerinden ayıran ise, birbirlerinin etrafında dönüyor olmaları.

Bilinen kahverengi cücelerin yaklaşık yüzde 15’i çiftli halde bulunuyor. Ancak planemo olarak bakıldığında yeni keşfi yapılan gezegenimsi göktaşları, ilk ikiz planemo olarak kayda geçti. Göktaşlarına Oph 162225 ve Oph 240515 gözlem adları verildi. İki planemo birbirlerinden yaklaşık Güneş-Plüton mesafesi kadar uzaktalar.

Gözlemi yapan Toronto Üniversitesi uzmanı Ray Jayawardhana, uzayın yıldız ve gezgen kombinasyonunun ötesinde çok çeşitli ve renkli bir bütün olduğunu, son keşfin de bunun güzel bir örneğin olduğunu vurguluyor. Jayawardhana, çiftli planemoların birkaç milyon yıllk olduğunu ve 400 ışık yılı uzaklıkta bulunduklarını ifade etti.

NASA’nın Spitzer Uzay Teleskobu’nun kızılötesi gözlem araçlarıyla yapılan incelemelerde, planemoların etrafında gaz ve tozdan oluşan bir disk bulunduğu anlaşıldı. Planemoların aynı zamanda doğduğu düşünülüyor, ancak uzmanlar ikiz yapının nasıl oluştuğunu henüz çözmedi.

GEZEGEN Mİ PLANEMO MU?

Planemoların ne derece gezegen olduğu astronomlar arasında tartışılıyor. Gezegeni büyüklükle tanımlamak gerekirse, birçok planemo gezegen olarak kabul görebilir. Bazı astoromlar Jüpiter’in 13 katı bir büyüklüğü sınır olarak kabul ediyor, zira bu büyüklüğün üstündeki cisimler deuteriumu (bir hidrojen türevi) yakabiliyor. Ancak bilim insanları gezegen-lik sıfatının salt kütleyle ölçülemeyeceğini, esas yanıtın gökcisminin nasıl oluştuğunda yattığını vurguluyor.

Dünya dahil bilinen birçok gezegen gaz ve toz bulutlarının kütle çekim gücüyle kendi ekseninde sıkışmasıyla oluşuyor ve mutlaka bir yıldızın etrafında dönüyorlar. Son keşfedilen planemoların böyle bir geçmişleri olmadığı düşünülüyor. Aksine Jayawardhana ikiz planemoların ikiz yıldız sistemleri gibi, sıkışan gaz kütlesinin katılaşmadan önce ikiye ayrılması suretiyle doğduğunu düşünüyor.

NTVMSNBC

27 Kasım 2006

Kara enerjiye ilk kanıt bulundu

Evrenin yüzde 70′i kara enerji, yüzde 25′i kara madde, yüzde 5′i ise bilinen olağan maddeden oluşuyor.

Hubble Uzay Teleskobu, ilk kez Albert Einstein tarafından ortaya atılan evreni genişlettiği düşünülen kara enerjiye ait bulgulara rastladı.

Kara enerji adıyla tanınmlanan gizemli bir güç evrenin 9 milyar yıldır genişlemesine önayak oluyor. Kara enerjinin varlığı bilim insanları tarafından matematiksel olarak kabul ediliyordu, ancak direkt kanıt elde edilememişti. Hubble Uzay Teleskobu’nun tespit ettiği bulguler ise, Johns Hopkins Üniversitesi profesörü ve NASA’nin Uzay Teleskopları Estitüsü uzmanı Adam Riess’a göre “Kara enerjinin varlığına işaret eden ilk kanıtlar”.

http://www.ntvmsnbc.com/news/391327.asp

15 Ekim 2006

40 ışık yılı mesafeden sıcaklık ölçümü

Astronomlar, Güneş Sistemi dışında Dünya’ya 380 trilyon km uzaklıktaki bir gezegenin gece ve gündüz sıcaklığını ilk kez hesapladı.

Dünya’dan 40 ışık yılı uzaktaki Upsilon Andromedae-B, 1996 yılında keşfedilmişti.

WASHINGTON - Science Express dergisinde yayınlanan çalışmaya göre, NASA’ya ait Spitzer uzay teleskopunu kullanan uzmanlar, Upsilon Andromedae-B adını verdikleri gezegende geceyle gündüz arasındaki sıcaklık farkının yaklaşık 1400 derece olduğunu hesapladı.

2 milyar dolar değerindeki Spitzer Uzay Teleskobu, Hubble, Compton ve Chandra uzay teleskoplarıyla birlikte Dünya yörüngesindeki en büyük gözlem araçları.
Carnegie Institute astronomu Sara Seager araştırmayı, “Bu hesap, gaz devi olarak tanımlanan gezegenler hakkındaki düşüncelerimizi değiştirebilir” şeklinde yorumladı. Seager, “Astronomların çoğu, bu tip gezegenlerin yüzey sıcaklığının fazla değişiklik göstermediğini düşünüyordu. Ama gördük ki, bu gezegenin aydınlık yüzü çok sıcak, karanlık yüzü ise çok soğuk” diye konuştu.

Sıcak bir gaz topu olan Upsilon Andromedae-B, kendi güneşinin çevresinde 4.6 günde dönüyor. Dünya’dan 40 ışık yılı (380 trilyon kilometre) uzaklıktaki Upsilon Andromedae-B, 1996 yılında keşfedilmişti. Upsilon Andromedae güneşi ve üç uydusu, Güneş sistemi dışında keşfedilen çok gezegenli ilk sistem özelliği taşıyor.

Memelilerin 2.5 milyon yılı kaldı

Hollandalı araştırmacılar, Dünya’nın kendi ekseninde belli aralıklarla ani kaymasının yeryüzündeki memelilerin 2.5 milyon yıl sonra sonunu getireceğini öngörüyor.

Hollanda’nın Utrecht Üniversitesi uzmanı Jan van Dam, İspanya’da 22 milyon yıllık bir zaman aralığına yayılan yüzlerce fosil üzerinde yaptığı araştırmada Dünya’nın kendi ekseninde yaptığı ani ve güçlü kaymaların küresel iklime etkisinin memelilerin soyunu tükecek sonuçlar yarattığı fikrine vardı.

Dünya’nın kendi eksenindeki ani kayma 1.2 ila 2.4 milyon yılda bir küresel iklimde köklü değişiklikler meydana getiriyor. Bu değişim Dünya’yı aşırı soğutabiliyor, örneğin, kutup buzulları güneye iniyor veya aşırı yağışlar meydana geliyor. Van Dam’ın araştırmasında memelilerin küresel soğuma zamanlarında ciddi soy tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Küresel iklim sabitleşince de yeni türler yeniden filizlenme şansı buluyor.

Van Dam, bir sonraki ani kaymanın 2.5 milyon yıl içinde gerçekleşeceğini öngörüyor.

Kaynak: Araştırma İngiliz bilim dergisi Nature’da yayımlanmıştır.

Ceres’de Dünya’dan daha fazla tatlı su var

Ceres’in çapı 950km ve Güneş’ten 400 milyon km uzaklıkta bulunuyor.

Havai’de Mauna Kea tepesindeki Keck Teleskobu’ndan gelen görüntüler, Ceres’in yüzeyinde su bulunabileceği fikrini filizlendirdi. Gözlemi yapan ESA uzmanları, Ceres’in yüzeyinin yüzde 25’inin buzla kaplı olduğunu vurguluyor; bu rakam doğruysa, Ceres’de Dünya’dan daha fazla tatlı su buluyor demek.

Bilim insanları, kızılötesi görüntülerinden cüce gezegen Ceres’in 3-boyutlu haritasını çıkardı. Fransa’da bulunan Observatoire Paris-Meudon gözlemevinde yapılan son araştırmalarda Ceres’in yüzeyinin oldukça çeşitli bir yapıya sahip olduğu anlaşıldı.

Ceres’in 3-boyutlu haritasında mavi renkler, yüzeyde koyu renkli alanlara, sarı ise açık renkli alanlara işaret ediyor. Kutuplar ise yeterli veri elde edilemediği için karanlıkta kalıyor. Açık ve koyu renkli alanların meteor darbesiyle oluşmuş krater çukurları veya mineral depoları olduğu tahmin ediliyor. Ceres’in yeryüzünden çekilen kızılötesi görüntüleri ile Hubble Uzay Teleskobu ile çekilen görüntüleri arasında önemli netlik farkı var, ancak bilim insanları gezegensinin haritasını oluşturmak için farklı gözlemleri karşılaştırmalı olarak değerlendiriyor.

CERES’DE SU OLASILIĞI
Avrupa Uzay Dairesi’ne bağlı Güney Avrupa Gözlemevi uzmanı Dr. Christophe Dumas’a göre, “Ceres, Güneş Sistemi’nin oluşumundan bu yana su barındırıyor.” Gerçekten de Ceres’in yeraltında su bulunması halinde bu su kanallar yoluyla yüzeye çıkıyor, bu çıkışı esnasında da topraktaki mineralleri entegre ediyor olabilir. Bu minareller de kızıltesi görüntülerde tespit edilebilir.

1801’DE KEŞFEDİLMİŞTİ
Ceres’in kimyasal bileşenleri bilim insanlarının bir sonraki araştırma konusu olacak. Ceres’i Sicilyalı astronome Papaz Giuseppe Piazzi tarafından 1801’de keşfedilmişti. NASA, gelecek yıl Ceres’e Dawn adlı bir uzay aracı gönderecek.

Uluslararası Astronomi Birliği Ağustos ayında Ceres adlı gezegensi göktaşını son anda gezegen ilan etmekten vazgeçmişti. Mars ile Jüpiter arasında bulunan Ceres, Plütongiller ailesinin bir üyesi olarak sınıflandırılmıştı. Ceres’in yüzeyini gösteren harita ve gözlem sonuçları, ABD’nin Pasadena kentinde yapılan Division of Planetary Sciences toplantısında sunuldu.

Paleozoik dönemin dev böcekleri

Oksijen oranı artırıldığında böceklerin nefes borularının genişlediği ve buna bağlı olarak da bedenlerinin büyüdüğü belirlendi.

Havadaki oksijen fazlası böceklerin büyümesine neden oluyor. Araştırmacılara göre, oksijenin bugüne kıyasla yüzde 75 daha fazla olduğu 300 milyon yıl önce, yeyüzünde ‘dev böcek’ler geziniyordu.

VIRGINIA BEACH - Atmosferdeki oksijen oranı 300 milyon yıl önce yüzde 35’di, bugün bu oran yüzde 21. Atmosferdeki oksijen fazlalığından dolayı 300 milyon yıl önce, böceklerin bugüne göre dev sayılabilecek kadar büyük olduğu var sayılıyor. Paleozoik dönemde, kanat genişliği 60 santimetre’yi bulan sineklerin yaşadığı biliniyor. ABD’li Midwestern University uzmanı Alexander Kaiser’in tahminlerine göre, Paleozoik dönemde böcekler en az yüzde 10 daha büyüktü. Kaiser, oksijen fazlasıyla böceklerin büyümesi arasındaki ilişkiyi araştırdı.

İnsanlarda bir adet nefes borusu bulunurken; ancak böceklerde birçok nefes borusundan müteşekkil bir havalandırma sistemi var. Bu borular nefes alım-verimini ve oksijen dolaşımını sağlıyor. Böcekler insanlardan farklı olarak oksijeni kanla taşımıyor. Böcekler oksijeni deliklerinden soluyor ve birden çok nefes borusu yoluyla vücutlarında dolaştırıyor.

Böceğin ebatı, nefes borularının taşığı oksijen doğru orantılı olarak büyüyor. Büyük bir vücuda sahip bir böceğin oksijen ihtiyacını karşılamak için nefes sistemi boruları da esneyerek genişliyor.

Yapılan deneyde, boyları 2.54 milimetre (Tribolium castaneum) ile 4 santimetre (Eleodes obscura) arasında değişen 4 böcek türü incelendi. Deneyde, böceklerde vücutlarında hava sirkulasyonu yapmaya yarayan nefes borularının ne kadan esneyebileceği sınandı.

NEFES BORULARI GENİŞLİYOR
Deneyde kullanılan yapay atmosferde oksijen oranı artırıldığında, X-ışını görüntülerinde böceklerin nefes borularının yüzde 20 daha genişlediği belirlendi. Kaiser, böceklerin nefes sistemlerindeki bu genişlemenin vücutlarının normal şartlarda esneyebileceği limitin ötesinde olduğunu vurguluyor. Uzmanlar bu sonucu, böceklerin havadaki oksijen fazlasını tutmak için genişlemek zorunda kaldıkları şeklinde yorumladı. Böceklerin nefes borusu sistemi belli bir düzeye kadar esneyebiliyor.

15 SANTİMETRE’YE KADAR BÜYÜYEN BÖCEK TÜRÜ
Örneğin, bugünkü böcekler arasında Güney Amerika’da yaşayan Titanus giganteus adlı böcek türü, oksijen artışıyla maksimum 15 santimetre’ye kadar büyüyebiliyor. Kaiser’in tahminine göre, atmosfer geçmişte varsayıldığı gibi yüzde 35 oranında oksijene sahiptiyse, böceklerin nefes boruları bugünkü ebatlarına eşit olsa dahi, böcekler daha büyüktü.

Kaynak: Araştırma, American Physiological Society (ABD Fizyoloji Cemiyeti)’nin Virginia Beach’te yapılan toplantısında sunuldu.